BESLENME bilimlerinde doktora yaparken 'Hastalıklarda Diyet Tedavisi” dersinde bana düşen osteoporoz konusunu derinlemesine araştırmak ve yazmaktı. Araştırırken oldukça keyif aldığım sonrasında her öğrenci gibi enstitüde seminer olarak...


BESLENME bilimlerinde doktora yaparken “Hastalıklarda Diyet Tedavisi” dersinde bana düşen osteoporoz konusunu derinlemesine araştırmak ve yazmaktı. Araştırırken oldukça keyif aldığım sonrasında her öğrenci gibi enstitüde seminer olarak da verdiğim bu konuyu sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım. Nice sağlıklı günlere.

İnsanlık tarihi varolduğundan beri, insanlar her zaman uzun yaşamayı hayal etmiş ve bunun için çaba sarf etmiştir. Günümüzde ise insanlık, uzun yıllar sağlıklı yaşam beklentisini daha fazla gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu sonuç küresel olarak sosyo ekonomik artmasına, enfeksiyonların azaltılmasına, daha iyi beslenme imkanlarının ve yaşam standartlarının sağlanmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir kazanımdır. Artık konu yalnızca insanların uzun yaşaması değildir. Sağlıklı yaşlanmak, en az yaşlanmak kadar, hatta uzun yıllar yaşamaktan da önemli bir konudur.

Yaşlılık biyolojik olarak kaçınılmaz bir olgudur. Biyolojik sağlık ve sosyal anlamda yaşlılık insanın bağımsız konumundan başkalarına bağımlı hale gelmesidir.Yaşlılık sınırı 60-65 yaş kabul edilmekte olup bağımlılık yaşı ise 75 yaşından sonra meydana gelmektedir. Fizyolojik yaşlılıkta hastalık söz konusu değildir. Normal yaşlanma sürecinde zamana bağlı ortaya çıkan değişiklikler normal koşullarda fonksiyon kaybına neden olmazlar. Buna rağmen homeostatik kontrolde ve organ rezervlerinde bir azalma söz konusudur. Bu nedenle vücudun değişen koşullar ve strese bağlı adaptasyonu bozulmuştur. Böylece yaşlılık akut ve kronik hastalıkların prevelansının artışı ile karakterizedir (Bakar vd. 2002).

Dünya nüfusu sosyo ekonomik düzeyin küresel olarak artmasına da bağlı olarak yaşlanmaktadır. Bu artış trendi 21’inci yüzyılda da devam edecektir. UNICEF'in 2000 yılı verilerine göre dünyada doğuşta beklenen yaşam süresi tahminleri 64'dür. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) tahminlerine göre ise 66'dır.Yine DSÖ tahminlerine göre ise 2025 yılına gelindiğinde dünyadaki yaşlı nüfusu 800 milyonu aşacak ve bunun da üçte ikisi gelişmekte olan ülkelerde yaşayacaktır. Ülkemizde 1990 nüfus sayımı verilerine göre 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 4. 3, 60 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 7.1'dir.

Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri 1999 verilerine göre ise, 65 yaş ve üzeri nüfus oranı 1996 yılında yüzde 4.8 iken, 2000 yılı tahminlerine göre de yüzde 5.5 olduğu düşünülmektedir.

Bu da Türkiye nüfusunun giderek yaşlı nüfusa doğru kaydığını göstermektedir. Ülkemizde yaşlı nüfusun artması ile yaşlı sağlığı ve sorunlarının öncelikli konular arasında sıralanmasına yolaçmıştır.

Bilinen bir gerçek vardır ki yaşlılıkla birlikte kronik ve dejene-ratif eklem hastalıkların görülme sıklığı daha da artmaktadır. Yaş artıkça eklem yakınmaları da artmaktadır. 16-24 yaş grubunda eklem yakınmaları yüzde 5 iken, 85 yaş ve üzerinde yüzde 54'e kadar çıkmaktadır. Kardiovasküler hastalıklar ve kanserler önde gelen morbidite ve mortalite nedenlerindendir. Bunun yanında kas iskelet sisteminin, dejeneratif hastalıkları da çok sık görülen sağlık sorunları arasındadır.

65 yaşın üzerindeki kişilerin yüzde 90'ında radyolojik olarak, dejeneratif eklem hastalığı olan osteoartrit bulguları görülmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde 55 yaşüstü popülasyonda osteoartrit şikayeti olanların oranı yüzde 57 olup bu kişilerin yüzde 24'ü günlük aktivitelerinde zorluk çekmektedirler. Bu hastalıklar içinde en yaygın olarak iskelet sistemi hastalığı “osteoporoz”dur.

Osteoporoz birim hacime düşen kemik kütlesinde azalma, kemik dokusunun mikromimarisinin ve kemik kalitesinin bozulması sonucu kırılganlığının artması ile karakterize sistemik bir iskelet hastalığıdır. Osteoporoz ilk defa 1829 yılında Jean Georges Lobstein tarafından “porous bone” olarak tanımlanmıştır. Albright ise 1948 yılında post-menopozal ve senil osteoporozu kapsamlı olarak tarif etmiştir. Bu gün ise tüm dünyada osteoporoz için dünya sağlık örgütünün (WHO) kemiğin görüntüleme yöntemlerinden DEXA’nın verilerini kullanarak hazırladığı rakamsal osteoporoz tanımı kullanılmaktadır

Kemik kütlesinin oluşmasında ve korunmasında en önemli faktörler genetik, hormonal durum,beslenme kemiğe mekanik yüklenme, yeterli güneş ışını ve yaşam şeklidir. İnsanlarda doruk kemik yoğunluğu 30-35 yaşına kadar oluşmaktadır. Daha sonraki yaşlarda özellikle kadınlarda post-menozal dönmelerden başlayarak yavaş yavaş kemik kaybı başlamaktadır. Kadınların yaşam boyu kemik kütlelerinin yüzde 45, yüzde 50 sini erkeklerin ise yüzde 20 – 30’nu kaybettiği saptanmıştır.

Osman Müftüoğlu osteoporoz’u kemiklerin sessiz hırsız diye nitelendiriyor ve ekliyor, “ Eğer osteoporoz’dan korunmak için kalsiyum desteği alacaksanız, ihtiyacınızı sadece kalsiyum tabletleriyle karşılamaya kalkmayın. Besinlerde aldığınız kalsiyumun aynı zamanda D vitamini, bor, magnezyum, fosfor gibi diğer kemik dostlarını da ihtiva ettiğini unutmayın. Önceliği dengeli ve nitelikli beslenmeye verin”diyor. Haftaya Osteoporozdan korunma yollarına değineceğiz. Bol dengeli ve sağlıklı menülerhazırlayacağınız bir hafta olsun.