AĞRI uyaranları, beyinde hem duyusal hem de duygusal bölümlere aynı anda ulaştırılmakta ve bir deneyim olarak sinir sisteminde kayıt altına alınmaktadır. Ağrı, bir eylem ya da durumla ilişkilendirilerek sinir sisteminde bir deneyim olarak kaydedilmişse;...
AĞRI
uyaranları, beyinde hem duyusal hem de duygusal bölümlere aynı anda ulaştırılmakta ve bir deneyim olarak sinir sisteminde kayıt altına alınmaktadır.
Ağrı, bir eylem ya da durumla ilişkilendirilerek sinir sisteminde bir deneyim olarak kaydedilmişse; sinir sistemi algısal ve hissiyat olarak benzer durumlarla karşılaştığında, ağrıyı koruyucu bir mekanizma olarak devreye sokacaktır. Doğumdan yetişkinliğe ulaşana kadar yaşadığımız her ağrılı deneyim sinir sistemimizi çeşitli durumlara karşı dikkatli olma yönünde adeta eğitir. Sinir sistemi bu yolla sadece yaralanma anında değil yaralanmaya neden olabilecek durumlar karşısında da duyarlılık ve hassasiyet kazanır. Yaşanan deneyimlerin ardından ağrı; vücudumuzu korumak için tetikte bekleyen bir alarm sistemi gibi olur. Ağrı hissi ile şekillenen sinir sistemi temel olarak 3 durumda uyarı verir:
1. Yaralanma olduğunda,
2. Yaralanma oluşturacak durumlara yaklaşıldığında,
3. Daha önce ağrı oluşturan durumlara yaklaşıldığında.
Bize ağrı ile seslenen alarm sistemimiz, yaşanan deneyimlere göre şekillenen dinamik bir öğrenme sürecinin parçasıdır. Sinir sistemimizde yerleşmiş öğrenimler, doğru yaklaşımlarla olumlu yönde değiştirilebilmektedir. Örneğin Fantom Ağrısı diye tabir edilen bir ağrı vardır. Bir kişinin kol, bacak veya herhangi bir uzvu kesilirse belli bir süre sonra olmayan uzuvlarında şiddetli ağrılar hissederler. Oysaki bakıldığı zaman hastanın şiddetle ağrı tarif ettiği uzuv yoktur ve dolayısıyla somut bir tedavi yapılamaz. Amerika’da kullanılan ayna tedavisi yöntemi çoğu fantom ağrısına çözüm olabilmektedir.
Kulaktaki sinir hücreleri ses, gözdeki sinir hücreleri ışığa karşı duyarlılık gösterir. Kulağımıza ışık tutmak, bu sinir hücrelerinin duyarlılığı farklı olduğu için hiçbir cevap doğurmaz. Bir sinirde yer alan sensörler duyarlı oldukları uyarı ile ateşlenir ve bu iletiyi etkileşimde oldukları diğer sinir hücrelerine iletirler.
Vücudumuzda yaralanma oluşturma riskine sahip uyaranlar ağrı taşıyan sinir hücreleri tarafından algılanmaktadır ve dokuları yaralama potansiyeline sahip üç uyarana karşı duyarlılık gösterirler bunlar; mekanik uyarımlar, ısı değişimi ile ilgili uyarımlar ve kimyasal uyaranlardır. Siniri uyaran eşik bir kez aşıldı mı ilgili sinyal omuriliğe oradan beyine iletilir.
Yaratılan uyarım beyinde duyusal ve emosyonel bölümlere de ulaşarak deneyimi doğurur. Ağrı alıcıları tüm vücutta; cilt, kemiği saran zar (periost), eklem yüzlerinde ve az sayıda da vücudun iç yüzeylerinde bulunurlar.
Bu alıcıların belirli bir uyarım eşikleri vardır. Yani bir tehlike sinyali oluşturabilmesi ancak belirli seviyede alıcılar uyaranla mümkün olur. Bu tehlike sinyali, tanımlanmadan omuriliğe, oradan beyine iletilir ve ancak bu aşamadan sonra diğer bilgilerin eşliğinde tanımlanır. Bir ağrı alıcısının hangi uyaranla tetiklendiği önemli değildir, uyaran ister mekanik, ister kimyasal isterse aşırı ısı değişimi olsun tehlike var mesajını beyne iletir. Birisi elinizi çok sıkı şekilde kavradığında oluşan mekanik uyarım ya da elinizi sıcak bir cismin üzerine koyduğunuzda oluşan ani ısı değişimi ağrı alıcıları tarafından tehlike var sinyali ile bildirilirken elimizde yer alan diğer sensörler ve bunlara eşlik eden görme algısı algılanan şeyin ne olduğunun tanımlanmasında rol alırlar. Burada anlatılan temel işlevden yola çıkıldığında ve her bir sinir sonlanmasının birden çok sinir hücresi ile iletişim kurduğu göz önüne alındığında, sistemin karmaşıklığı kısmen anlaşılır hale gelecektir. Beyin sadece, ağrı reseptörlerinden gelen tehlike sinyallerinin etkisinde değil, vücutta faaliyet gösteren bütün alıcılardan iletilen sinyallerin uyarım sağanağı altındadır. Çok farklı seviyelerden bilgi alan beyin tüm bu verileri işleyerek anlamlı bir sonuç çıkarır.
Tehlike var sinyalinin alındığı ana dair her detay, yaşamın bundan sonraki kısımlarında hatırlanmak ve bu tehlikeden uzak kalmayı sağlamak üzere kaydedilir. Benzer durumlar, bir ses, bir koku ya da emosyonel olarak benzerlik gösteren herhangi bir durumda beynin ilgili merkezleri tehlike var yanılsaması ile ağrıyı anımsatabilir. Bu yanılsamayı, geçtiğimiz bir sokağın, okuduğumuz bir cümlenin, yediğimiz bir yemeğin ya da yanağımızın okşanmasının yıllardır görmediğimiz büyükannemizi hatırlatması ile özdeşleştirmek durumu daha anlaşılır kılacaktır. Beynin karmaşık çalışma sistemi içinde ağrı ile ilgili diğer bir unsur, beynin bazı durumları öncelikleme özelliğidir. Şu anda oturmuş, bu yazıyı okurken, oturmakta olduğunuz sandalyenin cildinizle temasını ya da vücudunuzun hangi pozisyonda olduğu hissini arka plana atmışsınızdır. Pek çoğumuz, fiziksel çaba gerektiren önemli bir işin ardından vücudumuzda hiç fark etmediğimiz bir yaralanma ya da morluk oluştuğuna şahit olmuşuzdur. O an dokularımız hasar görmüş, ağrı reseptörleri gereken sinyali, omuriliğe iletmiş fakat her nasıl olduysa sinyal beyine kadar ulaşıp ağrı veya acı sıfatıyla tanımlanmamıştır. Bunun tam tersi olacak şekilde ağrı ya da acılar içinde ızdırap çeken birini gördüğümüzde o kişi ile benzer alanların beynimizde aktifleştiği bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Bugün gelinen noktada ağrının direk doku hasarı ile ilişkili basit bir duyusal girdi değil, sinir sistemi tarafından kullanılan bir koruyucu mekanizma enstrümanı olduğu açıklığa kavuşmuştur. Doku hasarı ne kadar çoksa ağrı o kadar fazladır ya da ağrı ancak doku hasarı ile doğru orantılı olarak azalır görüşleri bilimsel temelden yoksun hale gelmişlerdir.
Uyarıların ağrı olarak algılanması ile içinde bulunduğumuz ruhsal durumun çok yakın ilişkisi vardır. Huzurlu bir ortamda çalışan bir kişi ile işinde mutsuz olan bir kişi için aynı seviyede uyaran ya da tehlike sinyali oluşsa da, bu kişilerin ağrı algılaması birbirinden farklı olacak, mutsuz kişi yüksek ihtimalle daha şiddetli bir ağrı yakınmasında bulunacaktır.
AĞRI TEDAVİSİNDE KULLANILAN YÖNTEMLER
Ağrı tedavisinde kullanılan birçok yöntem vardır. Konservatif tedaviler dışında bunlardan en sık kullanılanları nöral terapi, manuel terapi, akupunktur, kayropraktik, osteopati, refleksoloji, tai chi, müzik terapi ve yogadır.