ASLINDA her şeyi, 90'lı yılların sonlarına doğru Alanya'ya gelerek Atatürk Anıtı önünde dev bir miting yapan dönemin Başbakanı, o zamanlar ANAP Genel Başkanı olan Mesut Yılmaz başlatmıştı. Dönemin Alanya Belediye Başkanı...
ASLINDA
her şeyi, 90'lı yılların sonlarına doğru Alanya'ya gelerek Atatürk Anıtı önünde dev bir miting yapan dönemin Başbakanı, o zamanlar ANAP Genel Başkanı olan Mesut Yılmaz başlatmıştı.
Dönemin Alanya Belediye Başkanı Cengiz Aydoğan milletvekilliğine, dönemin ANAP İlçe Başkanı Hasan Sipahioğlu ise Alanya Belediye Başkanlığı'na oynuyordu.
Kendisini dinlemeye gelen binlerce Alanyalıya, "Sizi İl yapalım mı?" diyen Mesut Yılmaz'a hep bir ağızdan, "Eveeet" diye haykırmıştık, çok çabuk unuttuk bunları.
Alanya'nın, birtakım gizli (!) güçlerin devreye girmesi, "küçük olsun bizim olsun" diyenlerin bastırması, "İl olursa büyür, kontrolümüzden çıkar" mantalitesini hayat felsefesi yapanların ricası sonucu İl yapılmadığı, oysa siyasi iklim müsait olmasına rağmen rüzgarların tersine estirildiği konuşuldu yıllarca, halen de ufak dost meclislerinde konuşulmaya devam ediyor.
Alanya o dönem İl olamadı, ama...
Cengiz Aydoğan milletvekili, Hasan Sipahioğlu ise Belediye Başkanı oldu.
Sonra, anne tarafından Alanyalı olan, eski TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç girdi devreye.
Tek başına iktidar olan AKP'nin verdiği siyasi destekle gücü bir dönem zirvede olan Arınç, sağ olsun, Alanyalılar ne istediyse ikiletmedi, anında yerine getirdi.
"Han" dediğimiz yere anında "Hamam" kondurdu, merhume annesi Sevdiye Arınç'a olan sözünü yerine getirdi, vefalı davranıp Alanya'yı ihmal etmedi.
Fakat, Alanya'ya ne zaman gelse, ve kendisini karşılayan protokolün en başında duran Alanya Kaymakamı'na ne zaman "Sayın Valim" diye hitap etse, "İşte, işte, Arınç yoksa Alanya'nın İl olacağını ağzından mı kaçırdı? Öyle olmasa Kaymakam Bey'e 'Sayın Vali' diye hitap eder miydi?" diye sevinir, kendi aramızda üç beş gün bayram ederdik.
Arınç ise şahsına münhasır esprili kişiliği ile "İl mil olmayacaksınız, ben onu öylesine, espri olsun diye söyledim" deyip makam arabasına atlar ve Ankara'nın yolunu tutar, biz de arkasından öylece bakakalırdık, ta ki bir sonraki gelişinde Alanya Kaymakamı'na yeniden "Sayın Valim" diyene kadar.
Sonra, günlerden bir gün, 2009'un Temmuz ayında, günümüzün Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan geldi Alanya'ya.
Kaymakam, Belediye Başkanı, AKP İlçe Teşkilatı ziyareti falan derken, sıra Belediye Sarayı arkasına toplanan bir avuç vatandaşa hitap etmeye gelince, "Alanyaspor'u Süper Lig'e çıkarın, Alanya'yı İl yapalım" deyiverdi.
Turgut Özal döneminde başlayıp Mesut Yılmaz'a uzanan, oradan Arınç'ın dil sürçmelerine kadar devam eden İl umutlarımız bir anda yeniden yeşeriverdi.
"Alanyaspor Süper Lig'e çıkacak, eşittir, Alanya İl yapılacak" denklemi şehir halkı olarak epey hoşumuza gitti.
Alanyaspor'u dışlayan, bir gram yardım yapmayıp yapıyormuş gibi gözüken şehrin pek çok irili ufaklı yöneticisi bile bu denkleme bayıldı.
Bu bir anlamda, Milli Piyango bileti satın alıp bir hafta, bir ay, belki bir sene avunmak, derin hayallere dalmak gibi bir şeydi.
Şehrin beklentileri adeta tavan yapmıştı.
Alanyaspor artık daha başarılı sonuçlar alıyor, Süper Lig'e bir adım daha yaklaşıyor iken, beklentileri zirvede dolaşan ahaliyi motive edecek bir klişe cümle de Alanya Kaymakamı Dr. Hasan Tanrıseven'den geldi.
Göreve başlar başlamaz, "Nasıl ki Amerika'nın Miami'si var, Türkiye'nin Miami'si de Alanya'dır" deyince, "Koskoca Kaymakam Bey'den daha mı iyi bileceğiz. Devlet Baba böyle diyorsa vardır bir bildiği" deyip derin hayaller kurmaya tam gaz devam ettik.
Ve bugün gelinen son noktada...
Tam, "Alanyaspor Süper Lig'e çıktı, Alanya artık İl yapılır" dediğimiz süreçte, ülkenin gündemi bir anda değişiverdi.
Bir yanda, uçağını düşürdüğümüz Putin efendinin kendi vatandaşına tatil ambargosu koyması, öbür yanda, kendi sanki geçmişte Yahudi soykırımı yapmamış gibi bizim Ermeni soykırımı yaptığımızı iddia eden bir yasa tasarısını kabul eden Almanya ile kanlı bıçaklı oluşumuz, Suriyeli mültecilerin kaçak yollarla Alanya'daki pek çok irili ufaklı otelde üç kuruş paraya çalıştırılmaları, vesaire, vesaire...
İl olmayı beklerken ıssız bir kasabaya dönüşen, "Miami'den neyimiz eksik" gazıyla yüksek irtifada uçarken turizm sektöründeki binlerce tesisi ve personeli Rus uçağı gibi yere çakılan bir şehrin umutları, hayalleri, beklentileri ya bu kadar büyük olmamalıydı, ya da o beklentiler, o sözleri verenler ve o lafları edenler tarafından yerine getirilmeliydi.
Kıssadan hisse...
Kendi adıma buradan ilan ediyorum.
Bir daha bu şehre gelip de ara gazı veren, umut tacirliği yapan, olmayacak duaya amin dedirten, rütbesi ne olursa olsun, herkese bir çift ağır lafım olacak, şimdiden uyarıyorum.
(DİP NOT: Elbette şaka yapıyorum. Umut tacirliği yapanları ve ahaliye gaz verenleri ben de ellerim patlayıncaya kadar alkışlayacağım. Hatta onların aleyhinde tek kelime eden çıkarsa fikrini değiştirmesi için mücadele edeceğim. Kısacası, mutsuz azınlıktan çıkıp mutlu çoğunluğa ben de dahil olacağım. Safları az sıklaştırın, aranızda bana da yer açın, olmaz mı?)