Dünyanın en garip olaylarından biri, “bir Müslüman’ın inandığı dinin kitabını hiç okumamış olmasıdır” büyük bir olasılıkla.
Oysa her Müslüman Türk’ün evinde bir Kutsal Kitap mutlaka vardır; evinin odalarının birinin duvarında asılı durur.
Asılı durur durmasına da acaba o Müslüman, o kutsal kitabı, o duvardan indirip, eline alıp okumuş mudur ya da okur mu?
Okumaz, daha doğru bir düşünceyle okuyamaz.
Okuyamaz çünkü Kutsal Kitabının “yazı dilini” bilmez.
Peki bilmek ister mi?
Bilmek de istemez.
İşin daha da ilginç bir boyutu, Kutsal Kitabın Türkçeye çevrilmesine de karşı çıkar.
Çünkü beyni, bu dini yönetenlerce, yüzyıllardır bu yönde koşullandırılmıştır.
Bu dine egemen olan güçler; “biz ne dersek o; sizin okumanıza gerek yok” diyor; bizim Müslüman yurttaşımız da buna rıza gösteriyor.
Asırlardır süre gelen bu zihniyet içinde bulunduğumuz Uzay Çağında da sürüyor ve sürdürülüyor.
Yıl 2024.
Uzay çağındayız.
Ve biz hâlâ dinimizi anlamadan, din adamı geçinenlerin oyuncağı olarak yaşıyoruz.
* * *
Uzay Çağında yaşayan beyinler hâlâ böyle düşünüyor ama bakın 1900’lü yılların başında yaşayan bir başka beyin olaya nasıl yaklaşıyor.
Yıl 1918.
O beyin Ziya Gökalp…
Ziya Gökalp o yıllardan, bu yıllara ışık tutuyor. (Tabii anlayan, algılayabilen beyinlere…)
Diyor ki o beyin; “Dinini ancak kendi dilinle yaşarsan; yaşadığın din, senin dinindir”
Ve bu sağlıklı düşüncesini de şu şekilde dizelere döküyor.
“Bir ülke ki camilerinde Türkçe ezan okunur;
Köylüsü, kentlisi anlar namazdaki okunan duayla ne dendiğini…
Bir ülke ki mekteplerinde Türkçe okunur Kutsal Kitabı;
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Tanrı’nın,
Ey Türkoğlu Türk işte orası senin vatanındır…”
Dikkatinizi çekerim yıl 1918
Yani?
Yani tam 106 yıl önce…
… …
Bir başka sağlıklı beyin Ulu Önderimiz Büyük Atatürk de 1932 yılında; önce “Ezanın, Türkçe okunmasının dinen caiz olup olmadığını tartıştırır. ‘Caiz olduğu’ düşüncesi kabul görünce de; içlerinde Hafız Burhan, Sadettin Kaynak, Hafız Nuri gibi önemli hafızların bulunduğu bir birlik kurdurtarak; ezanın Türkçe’ye çevirilerini yaptırtır.
Daha sonra da hangi çevirinin uyumlu ve uygun olduğunu tartıştırır. Bu tartışmaların sonunda bir metin kabul görür.
İşte uygun görülüp, olurlanan o metin…
“Tanrı uludur
Şüphesiz bilirim, bildiririm
Tanrı’dan başka yoktur tapılacak
Şüphesiz bilir, bildiririm
Tanrı’nın elçisidir Muhammed.
Haydi namaza, haydin felaha
Namaz uykudan hayırlıdır…”
Diyanet İşleri Başkanlığı, 18 Temmuz 1931 sayılı genelge ile bu metni, tüm camilere bildirir ve ezan TÜRK YURDU’NDA TÜRKÇE OLARAK okunmaya başlanır.
Bu uygulama 18 yıl sürer.
14 Mayıs 1950 tarihinde, genel seçimler olur.
Demokrat Parti iktidara gelir.
Bu iktidarla birlikte hemen her konuda çok büyük atılım ve gelişmeler içindeki Genç Türkiye Cumhuriyet’inde hemen her konuda duraklama hatta gerileme devri başlar.
Bu tarihe dek sürdürüle gelen bilimsel eğitimin, bu tarihten sonra bilinçli olarak köreltildiği görülür.
1950 öncesinin hemen her konuda yükselen Türkiye’si yerini seviye kaybeden Türkiye’sine bırakır.
Ülkeye tekrar tarikat ve cemaatler egemen olur.
Bugün olumsuzluk anlamında ne yaşanıyorsa; yaşanan tüm olumsuzlukların miladı Mayıs 1950 tarihidir.
Türkçe ezan ve Ziya Gökalp
İsmail Haboğlu
Yorumlar
Trend Haberler
Antalya escort faciası: 1 ölü
Son dakika! Alanya'da sahilde bulunan genç kız cesedinin kimliği belli oldu
Antalya'da devasa miras sahiplerini buldu: 6 milyar dolar 3 mirasçıya kaldı
Alanya Belediye Başkan Yardımcısı Akbaş'ın acı günü
Son Dakika! Alanya Belediyesi'ne haciz şoku
Alanya esnafının içler acısı durumu: 'Kesinlikle ertelenemez'