Sinir bozucu ve zor bir iştir yerel gazetede köşe yazısı yazmak. Hele de bu işi, bir çıkar karşılığı olmadan, tamamen arınmış ve temiz duygularla yapıyorsanız, işiniz tümden zordur. Bir profesyonel yazar ya da gazeteci, 'Bu benim...

Sinir bozucu ve zor bir iştir yerel gazetede köşe yazısı yazmak.
Hele de bu işi, bir çıkar karşılığı olmadan, tamamen arınmış ve temiz duygularla yapıyorsanız, işiniz tümden zordur.
Bir profesyonel yazar ya da gazeteci, “Bu benim işim, ekmek paramı bu işten kazanıyorum, koşullar ne olursa olsun yazmak zorundayım…” diyebilir ama bizim gibi amatör yazarların böyle bir derdi olmadığı için en ufak bir sıkıntıda, sırtımızdaki küfeyi silkip, atıveririz.
Bu günlerde tam da böyle bir ruh halindeyim.
İsteklerin, eleştirilerin, yönlendirme girişimlerinin her türü, sıkıntı verir oldu artık.
Çeyrek asırdır yapıyorum bu işi.
Önceleri hiç böyle sıkıntılarım, alınganlıklarım olmazdı; demek ki dayanma sınırlarını zorlamaya başladık.
Demek ki, bırakmamız gerekiyor artık bu işi.
Neyse…
* * *
Bir bayan(!?) okur, “motorlu magandalarla” ilgili kullandığım, “kent ayıları” betimlememden duyduğu rahatsızlığı beyan etmiş.
Bayan Rukiye(!?) diyor ki; “Tamam karşı taraf hatalı, bundan oldukça rahatsızsınız ki ben de öyle. Ancak kullandığınız dil ile hataya hatayla karşılık vermektesiniz. Şehirli olmanın bir şartı da şehirli gibi konuşmaktır. Var olan soruna çözüm ise trafik polisleri ile işbirliğine girmektir.”
* * *
Yazı üslubumdan, Rukiye Hanım(!?) tipindeki bazı okurların rahatsız olduğunu biliyorum.
Bakın, buraya açık ve net bir biçimde yazıyorum; bile bile yapıyorum bunu.
Niye yapıyorum?
Çünkü öyle çevreler var ki, ancak bu dilden anlıyorlar.
… …
Şunun bilinmesini istiyorum.
Ben öncelikle çevreciyim.
Sırf bu “çevre aşkım” yüzünden, bu kahırlara katlanıyor, bu köşe yazılarını yazmaya çalışıyorum.
Yazılarımı yazarken de; yerine göre bildik düz yazılar; yerine göre de “protest yazılar” olarak nitelenebilecek, malum tür yazıları yazıyorum.
Protest yazılar, bir edebiyat türüdür. Bunun Türkiye’de ve Dünyada pek çok örneği vardır.
Ülkemizde bu tür yazılar yazan yazarların en bilineni, Can Yücel’dir.
Protest yazarlar dobradır; hak edene, hak ettiği şekilde hitap eder.
Bu bir tarzdır, dünya görüşüdür.
Can Yücel, bir şiirinde “g.t” sözcüğünü kullandığı için yargıç huzuruna çıkmak durumunda kalır.
Can Yücel, mahkeme huzurunda yaptığı savunmada bir öykücük anlatır, o öykücüğü, dava konusu sözcüğe bağlar ve “bizim memlekette, g.te, “g.t” denir, Sayın Yargıcım…” der.
Yargıç, Usta’ya hak vermiştir, gülmemek için zor tutar kendini.
Der ki, “haklısın Can Bey, bizim memlekette de öyle denir…”
Ve davayı düşürür.
Ben de kentlerde, dağlı gibi yaşamaya direnenlere “ayı” derim.
Çünkü bizim memlekette de ayılara, ayı denir.
* * *
Ben bu insanlıktan nasibini almamış terörist motorcularla ilgili, onun üzerinde yazı yazdım.
Hiç kimse üzerine alınmadı.
Ne görevli, görevini bildi; ne kabahatli, kabahatini…
Turizm derneklerine çağrı yaptım.
Mülki erkâna, yerel erkâna, emniyete ricada bulundum, istirham ettim.
Tınmadılar, tınmıyorlar.
Herkes kendine göre bir hesabın içinde…
Ben de zaten bundan böyle arkasını bıraktım artık bu işin..
Demek ki böyle kent halkına, böyle kirlilikler, böyle gürültüler, böyle kepazelikler yakışıyor.
Hatta buradan, motorunu adam gibi kullanan motorculara da çağrı yapıyorum; siz de sökün motorlarınızın susturucularını, siz de deldirin motorlarınızın egzozlarını, siz de patlayıcı sesler çıkaran aparatlar ilave ettirin motorlarınıza!
Siz de gecenin bir yarısı, sabahın körü, okul yanı, hastane önü demeden, 24 saat inletin ortalığı!
Çünkü bu kent bundan çok hoşlanıyor.