İNSANOĞLU kalbinin attığı yeri yurt edinse de, ruhu doğduğu topraklara aittir.  Bu topraklar bütün bir memlekettir ve her şey aslına dönmek ister. Yıl 1961. Türkiye ile Almanya arasında 'İşgücü Alımı Anlaşması” imzalanıyor...

İNSANOĞLU

kalbinin attığı yeri yurt edinse de, ruhu doğduğu topraklara aittir. Bu topraklar bütün bir memlekettir ve her şey aslına dönmek ister.

Yıl

1961. Türkiye ile Almanya arasında “İşgücü Alımı Anlaşması” imzalanıyor ve ilk olarak 2 bin 500 Türk göç ediyor.

Türkiye’de yaşam şartları zorlu. Şimdiki gibi değil, binlerce insan yeni umutlar ve ekmek uğruna yaşadığı toprakları terk edip Almanya başta olmak üzere, Hollanda, Belçika, Avusturya ve Fransa’ya göç ediyor.

Henüz bilmiyorlar, zaman içinde memlekette Almancı, gurbetteyse hep yabancı olarak kalacaklar…

Artık ne oraya, ne buraya aitler.

Almanya seyahatimde tanıştığım, Hayrettin Canbazçırağı amca şimdilerde 75 yaşında. Allah sağlıklı hayırlı ömürler versin, gurbete 30 yaşında gelmiş.

Dil bilmez, yol bilmez iz bilmez ama ekmek parası işte…

Ana baba tarlada çapacı, Edirne’de. Suriçi mahallesinde bir fakirhanede yaşıyorlar.

İlkokulu bitirebiliyor ancak, ardından 12 yaşında babası ekmek fırınına çırak veriyor. Fırınlar şimdi ki fırınlar gibi değil, yapılan ekmekler at arabası üstünde kentin mahallelerinde vatandaşa ulaşıyor. Burada gününe göre 12-14 saat çalışarak ekmek parasını, ekmek yaparak kazanıyor Hayrettin amca.

18 yaşında askere gidiyor, orda da fırıncı, ekmek yapmaya devam ediyor. Fırında ekmek pişiriyor, askerden dönüyor, ekmek pişirmeye devam, kendisi de bir yandan pişiyor hayatın içinden geçerken…

Zaman geçiyor, Almanya’ya giden ilk kuşağa katılıyor o da. Tam 30 yaşında Almanya’ya, gurbete göç ediyor.

Bir işçi oteline yerleşiyor ve deri fabrikasında çalışmaya başlıyor. Daha sonra “Siemens” fabrikasına giriyor ve emekli olan kadar orada çalışıyor.

Demiryolu makaslarını kesen 35 kiloluk makineleri boyuyor ve fırına veriyor. Eskiden ekmek pişirdiği fırınlarda artık boyadığı motorları pişiriyor. Hayatın içinde, kendi de pişiyor ağır ağır…

Hayrettin amca, sakin mizaçlı güzel bir insan. Tarihi çok seviyor.

Tanıştığımızda anlattığı ilk hikâye, Kanuni’nin Mısır’ın fethi sonrasında, Sinan paşanın ölümü üzerine söylediği bir söz:

“Mısır’ı fethettik ama Sinan’ı kaybettik.”

Biz de, çocuklarımızı, gençlerimizi ve ömrümüzü kaybettik diyor.

Hayrettin amca, gurbete göç ettiği zaman, memlekette oğlunu, kızını ve eşini bırakmış. Oğlan 8, kız 6 yaşında. Daha sonra hepsini yanına alıyor ve üçüncü çocuğu Almanya’da doğuyor.

Türkiye, ilk göç edenlerin çalışma koşulları ve işçi hakları konusunda gereken çalışmayı yapmadı diyor.

Bu sebeple ilk gelen uşak gerçekten büyük zorluklar çekmiş.

Kimisi, Almanlar bize köle gibi davrandı diyor ve hala kızgınlık dolu. Hayrettin amca ben şanslıydım diyor, Almanlar’la hiç sorun yaşamadım Allaha şükür diye ekliyor. Karşısına iyi insanlar çıkmış hep.

Şu anda bile kapısının sağı solu ve karşısı hep Alman. Komşularıyla bir arada uyum içinde yaşıyor.

5 kişilik aile nüfusu bugün torunlarla beraber 9 kişi olmuş. Burada yerleşip kök salmışlar.

Artık buralı ama Türkiye’ye ziyarete gidiyor. Edirne’de bir evi var.

Yılların yorgunluğunu ve izlerini taşıyan yüzünde, anlatırken artık geriye dönüş olmadığını biliyor.

Emekliliğin keyfini, burada yaşayan Türk camiasının kahvelerinde vakit geçirerek çıkartıyor.

Vakit geç olup da eve dönüş zamanı geldiğinde, buradaki gurbetçilerden biri mutlaka evine kadar götürüyor.

Çünkü burada yaşayan Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, aynı dili konuşan insanların birbirilerinden başka kimsesi yok. Zaten Würzburg Türk göçmen yoğunluğunun az olduğu bir bölge, toplamda 1500 kadar Türk yaşıyor.

İlk gelenler yaşadıkları kültür şoku nedeniyle, şimdiki genç kuşağa göre daha muhafazakâr, haliyle kendi içlerine dönüp var olan, kültürlerini korumuşlar.

Onların çocukları olan ikinci kuşak, dışarıda sosyal hayatta Alman kültüründe, evde bizim kültürle büyüyüp zorlu bir sentez sürecinden geçmişler. Onların çocukları 3. kuşak nispeten daha rahat.

4. ve 5. Kuşak Hayrettin amcanın bahsettiği kayıp kuşak. Konuştukları dil Almanca Türkçe karışık, kültür desen ne tam Alman ne Türk.

Aklımın perdesinde, Kayahan’ın “Gurbette akşam çok zor” adlı parçası çalmaya başlıyor.

Sesler yabancı, yüzler yabancı, üstümde uçan kuşlar yabancı…

Gurbette akşam, sohbete dost yok.

Sevgiyle kalın.

Hayrettin Cambazçırağı pasaport fotoğrafı

Şimdiki hali