TÜRKİYE, kelimenin tam anlamıyla kavruluyor. Sıcak hava dalgası dedikleri bu muydu? Yoksa başka bir gezegenden cehennem havası mı ithal ettik, anlayamıyoruz. Afrika’dan esen Basra’dan gelen sıcağın el ele verip üzerimize çöktüğü şu günlerde nefes almak bile lüks haline geldi.
Alanya’da gölgede ölçülen 39 derece, bir meteoroloji verisi değil; düpedüz bir yaşam uyarısı artık. Üstelik bu sadece "gölgede"! Nem oranını da hesaba kattığınızda vücutlar 50 dereceyi bulmuş gibi tepki veriyor. Klimalar çalışıyor, vantilatörler dönüyor, ama asıl dönen bizim başımız.
Bir zamanlar “güneşe çık da biraz D vitamini al” diyen büyüklerimiz bile artık gölgede pinekliyor. Parklar boş, sahiller öğle saatlerinde hayalet kasabaya dönmüş durumda. Alanya gibi turizmin kalbinin attığı bir yerde bile turistler "room service"ten dışarı çıkamıyor. Üstelik birçok turist, tatilinin orta yerinde tansiyonla, güneş çarpmasıyla acil servisin yolunu tutmuş durumda.
Peki, ne yapıyoruz? Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden gelen “dışarı çıkmayın, bol su için” tavsiyeleriyle yetiniyoruz. E iyi de, herkesin klimayla dolu, ferah evlerde yaşadığını mı sanıyoruz? Ya tarlada çalışanlar, ya küçük esnaf, ya da sahilde su satan çocuklar? Onlar bu uyarılarla ne yapsın?
İklim krizini yıllardır bilim insanlarından duyduk. Şimdi artık onu alnımızın tam ortasında ter damlalarıyla yaşıyoruz. Bu yaz sıcaktan bayılanlar, belki gelecek yazın alışılmış manzarası olacak. Eğer önlem almazsak, Alanya artık sadece sıcağıyla değil, sıcak kaynaklı sağlık sorunlarıyla da anılacak. Kalın sağlıcakla.