Hangi konuda mı?
Hemen hemen her konuda…
Ama ben haddimi aşmadan, konuyu genelleştirmeden güncel bir konuyu dillendireceğim.

… …
Ülke olarak belediyeciliği de yapılaşmayı da imarlaşmayı da bilmiyoruz.
Bunca felaket, bunca acı yaşadık, yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz ama akıl-lan-mı-yo-ruz.
Birbirini karşılamayan, dar ve çapraşık yollar; gereksinimlerimizi ve de yaşadığımız / yaşayacağımız felaketleri daha çok içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Yıllar önce imara açılmış ilkel yollar, yerleşim alanları, yeşil alanlar hadi neyse de ya yeni imara açılan yerleşim alanları ve de yeni yollar?
Onlar çağdaş mı, onlar gereksinimlere yanıt veriyor mu?
??!!...
Çağdaş mimari böyle mi olur?
??!!...
“Ya nasıl olur?” dediğinizi duyar gibiyim.
Hemen yanıtlayım.
Yukarıdaki ve aşağıdaki resimlerde olduğu gibi olur.
Biri yurt dışından, diğeri yurt içinden iki resim sunuyorum size…
Yurt dışından olan yukarıdaki resim İspanya’nın Barselona Kenti.
Yurt içinden olan resim de Erzincan İlimiz. Yolları düzgün, çağdaşlığa yakın tek kentimiz. (Bir başka kentimiz varsa da ben bilmiyorum.)
… …
Bankacılık yaşamıma Erzincan’da başladım, Askerliğimi de bu güzel kentimizde yaptım.
Erzincan caddelerinin ve de sokaklarının neresinden bakarsanız bakın; baktığınız o cadde ve sokağın bitimini (kısmen de olsa) görürsünüz.
Cadde ve sokakları geniş ve çağdaştır
Yaşadığı felaketlerden ders alan tek kentimizdir Erzincan.
… …
Kentleşme ve sağlıklı mimarileşmenin son derece ilkel olduğu ülkemizde Erzincan gibi çağdaş bir kente sahip olmak elbette çok önemli.
Ama ben bu yazıyı bambaşka nedenlerle kaleme aldım. Yazımın başlığı “Akıllanmıyoruz…”

Dillendirmek istediğim konu da bu; “yaşadığımız bunca acıya, bunca felakete karşın akıllanmıyoruz.
Deprem denen felaketlerden de ders almıyoruz.
Evet ders almıyor ve de akıllanmıyoruz.
Böyle adlandırdığım bu başlığı da kimse bana geri aldıramaz.
Bunca felaket yaşadık daha da yaşayacağız ama A-KIL-LAN-MI-YO-RUZ...
Yollarımız ve yuvamız deyip oturduğumuz binalar; yaşadığımız ve yaşayacağımız bu felaketlere dayanacak yeterlilikte değil.
Japonya gibi biz de her an patlamaya hazır bir dinamitin üzerinde oturuyoruz.
Yani?
Yani bundan sora da depremler olacak.
Böyle bir fay hattının üzerindeyiz.
Yoksa Tanrı’nın bizi sınadığı mınadığı yok.
Bu bir sınav olsa Japonların sınav sorularını çalıyor olması lazım.
Çünkü bizim yüz binleri bulan kayıplarımızı, onlar 50 bilemedin yüz kişiyle atlatıyor.
Artık şu gerçekleri bilelim ve kabul edelim.
En üst düzeyden sıradan vatandaşa kadar ahlaksızlar var.
Hırsızlar var.
Çalanlar var.
Çalınmasına göz yumup, hatta teşvik edenler var.
Yasalarımız da buna müsait, toplum yapımız da…
Kimin hırsız kimin yalancı olduğunu da biliyor ama umursamıyoruz.
O nedenle de iki yakamız bir araya gelmiyor.