Zor günler (2)

ERDOĞAN, yürütmenin başı gibi hareket ederek hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan gibi davranıyor. Geçmişte Cumhurbaşkanlarıyla Başbakanların ters düşmesine şahit olmuştuk. Ama bugünkü durum çok farklı. Başbakan Davutoğlu'nun eli...

ERDOĞAN

, yürütmenin başı gibi hareket ederek hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan gibi davranıyor.

Geçmişte Cumhurbaşkanlarıyla Başbakanların ters düşmesine şahit olmuştuk.

Ama bugünkü durum çok farklı.

Başbakan Davutoğlu’nun eli kolu bağlanmış gibi!

Davutoğlu, AKP’nin Genel Başkanı olmasına karşın, partinin lideri konumunda bulunan hâlâ Erdoğan.

Tüm bu eleştirileri yaparken, Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı ve Başbakanlığı döneminde, hem ülkeye hem de İstanbul’a sağladığı katkı ve hizmetleri inkar etmemiz mümkün değil.

Eleştirimizin nedeni, bizi sükutu hayale uğratan süreç.

Son yıllarda, özellikle de Davutoğlu’nun Erdoğan’ın dış politikadaki danışmanlığıyla başlayıp Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığıyla devam eden süreçle birlikte şekillenen Türkiye’nin Ortadoğu politikasındaki çarpıklıklar ve yanlışlıklar olduğunun altını özellikle çizmek isterim.

Türkiye’nin kaderini belirleme noktasında bulunan bu iki önemli siyasi aktörün, dinsel ve mezhepsel anlamdaki duygusallığa dayalı tavırları ülkemize çok şey kaybettirdiği kanısındayım!

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduktan sonra 'Tek Adam'lığa odaklanarak en küçük bir eleştiriye bile tahammül edemeyip sürekli gündemde kalma ve konuşma çabasının hastalığa dönüşmesini de, geleneksel Cumhurbaşkanlarının tavırlarına hiç uygun düşmediği ve böyle bir görüntünün pek de hoş karşılanacak bir tavır olmadığı ortada.

Erdoğan ve Davutoğlu’nun din temelli argümanlara ağırlık vermeleri ülke genelinde o kadar etkili oluyor ki, ülke televizyonlarında, topluma bilim adamından çok din adamları yön vermekle meşgul.

Ortadoğu'da mezhep kavgaları yüzünden Araplar birbirlerine girmişken, biz de bu kavganın içine şu ya da bu şekilde girip taraf olma saçmalığı içine giriyoruz.

Çok şükür bu kavga tüm tahriklere rağmen henüz tam olarak bize yansımış değil.

Türk-Kürt çatışması için özel çaba sarf edilmesine ve bir sürü provokasyona rağmen, PKK terör örgütü dışında Türk ve Kürt halkı hâlâ sağduyulu bir biçimde davranma gerçekçiliğini ve akılcılığını göstermeye devam ediyor.

Ülke olarak, içte ve dışta bunca bela ile uğraşırken, Anayasa değişikliği ile ilgili girişimler olumlu bir çizgiye taşınıyormuş gibi bir hava eserken, Cumhurbaşkanının Başkanlık Sistemi'ndeki ısrarını anlamak mümkün değil!

Çevremiz yangın yerine dönmüş durumda.

Terör belası had safhada.

HDP ne yaptığını bilmez bir hale gelmiş, terörü tırmandırma adına toplumu tahrik ederek kutuplaştırarak çatıştırmak için özel çaba sarf etmekle meşgul.

Her gün şehit haberleriyle kimyamız bozulmuş durumda.

Doğu ve Güneydoğu’da Kürt halkı PKK’nın tutsağı durumunda.

Yaşadıkları kentlerin sokaklarında hendekler kazılıp barikatlar kurularak bombalar yerleştiriliyor.

Halk sokağa çıkamaz durumda.

Diğer kentlerde, cadde ve sokaklardaki en küçük bir çukura bile toplumsal tepki gösterilirken, Doğu ve Güneydoğu'da bu rezilliğe en küçük tepki bile gösterilememesi, PKK’nın toplum üzerindeki baskısının hangi boyutlarda olduğunu göstermeye yetiyor da artıyor bile.

Güvenlik güçlerimiz, canları pahasına bu rezillerin rezillikleriyle ve kalleşçe kurdukları tuzaklarıyla uğraşmakla meşgul.

Doğu ve Güneydoğu'daki bazı yerleşim yerlerine Anadolu’nun başka yerlerinden gelip yerleşmeyi bırakın, gezmeye gitmek bile mümkün değil.

Bu rezilliğin kaç cana ve mala mal olduğunu, ülkenin milyar dolarlarının bu çatışmalarda heba olduğunu düşündüğümüzde, bu rezilliğe nasıl son verilebileceğini çok daha gerçekçi bir biçimde düşünmemizde yarar var.

Terör, kimi kentlere, özellikle de İstanbul gibi metropollere de taşınmaya çalışılıyor.

Türkiye neredeyse bütün terör örgütlerinin cirit atmaya başladığı bir ülke haline geldi.

Güvenlik güçlerimizin başarılı ve fedakarca çalışmaları olmasa, ülke bütünüyle kan gölüne dönecek.