Zavallı koyun sürüsü (2)

Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış. Çenemizi yormak için değil, ilericilikten, devrimcilikten söz ederek yoksulluk edebiyatına soyunan Levent Kırca gibi beyinlerin halkı cahil cühela olarak görmelerinin nedenini ortaya koymaya çalışıyoruz....

Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış.
Çenemizi yormak için değil, ilericilikten, devrimcilikten söz ederek yoksulluk edebiyatına soyunan Levent Kırca gibi beyinlerin halkı cahil cühela olarak görmelerinin nedenini ortaya koymaya çalışıyoruz.
Aydın olduklarını iddia eden Levent Kırca gibi beyinler, boğazın kenarındaki yalıda demlenirken, yoksulluk ve fukaralık edebiyatı yaparak nasıl halkın sempatisini toplayıp, kurtarıcılığa soyunarak köşe oluruzun hesabını yapmaktalar.
Bunlar kendilerini uyanık, yığınları da saftirik olarak görmeye alışmış!
Toplum bu ayakları artık yemeyince, bu sefer de toplumu aptallıkla suçlamaya başladılar.
Tabii ki bu beyinlerin Atatürk’ü ağızlarına almaya bile hakları yok.
Onlar, Atatürk’ün arkasına sığınarak kendi saçma düşüncelerini, bürokratik oligarşinin güdümünde, demokrasi oyununun devamından yanalar.
Onlar halkı sürü olarak görüyorlar.
Bu zavallı sürü, hem çobanı, hem köpeği, hem de kurdu besliyordu.
Bugün bu sürü akıllandığı için, ne çobanlar, ne köpekler ne de kurtlar bu sürünün sırtından geçinemiyorlar.
Sürü kendi kendine, kendisini savunmanın yollarını bulduğu içindir ki, çobanlar, köpekler, kurtlar sürüyü aşağılamaya çalışıyorlar!
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet 1900’lerin ilk çeyreğinin cumhuriyeti.
Yol yok.
Otomobil yok.
Su yok.
Elektrik yok.
Telefon, televizyon hatta radyo bile çok az kişide var.
Üretim, kendimize yetecek kadar, buğday, arpa, çavdar, mısır, pirinç.
Toplu iğneyi bile ithal ediyoruz.
Toplumun yüzde doksan beşi okuma yazma bile bilmiyor.
Yıllarca savaşa, savaşa tükenmiş bir toplumda, çocuklar ve yaşlılar nüfusun büyük bir bölümünü teşkil ediyor.
Dünya ve Anadolu kan ve gözyaşında boğulmuş.
Böylesine olumsuzluklarla dolu bir ortamda Atatürk ve arkadaşları Osmanlı’nın yerle bir olmuş enkazından Türkiye Cumhuriyetini kurdular.
Bu bir başarı.
Bu başarıyı gösterenleri minnet ve şükranla anıyoruz.
Ama bugün 2011 yılındayız.
Dünya değişti.
Teknoloji akıl almayacak boyutlara ulaştı.
İdeolojiler yerle bir oldu.
Böylesine anlamlı ve kapsamlı bir ortamda, dünyaya açılıp dünya ile yarışırken, yüz yıl öncesinin enstrümanlarıyla yarınların aydınlık ufuklarına yelken açabilmek mümkün mü?
Bu bakış açısı, tarımda traktör yerine kağnıyı, ulaşımda ise, otomobil yerine at, eşek ve deveyle yolculuk yapmaya benzer!