ÜLKE
yönetiminde, yasama, yürütme ve yargı Allah’a emanet.
Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Geçtiğimiz yasama dönemindeki kavga, gürültü ve de türlü rezillikleri düşündüğümüzde, TBMM’nin saygınlığına ciddi boyutlarda gölge düştüğünü söylememiz mümkün.
Erdoğan’ın Başbakanlığında, yürütmede bir bütünlük söz konusuydu.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra, yürütmenin başı gibi hareket ediyor, her şeye karışıyor, hatta seçimlerde AK Parti Genel Başkanı gibi mitingden mitinge koşturarak oy devşirmeye çalışıyor. Bu örneklerle de yürütmede iki başlılık döneminden söz etmek mümkün.
Dış politikayı Erdoğan tek başına yürütür oldu.
Ortadoğu kaynayan kazan olmasına karşın, bu kazana burnumuzu bırakın kafamızı sokmaya başladık.
Uluslararası ilişkilerde, milli çıkarlar ön planda tutulurken, biz bu kaos bölgesinde, ülkelerin iç işlerine karışma saçmalığı içindeyiz.
Mısır’da, Suriye’de, Libya’da ve Irak’ta, şurada burada, hangi partinin iktidara gelmesi bizi bu kadar ne diye ilgilendirsin ki?
Gelene ağam, gidene paşam dersin olur biter.
Her koyun nasıl kendi bacağından asılıyorsa, herhangi bir ülkenin iç sorunları da o ülkenin insanlarını ilgilendirir.
Nasıl biz bir başka ülkenin ya da bir ülke siyasetçisinin bizim içişlerimize karışmasına kızıyorsak, bizim de başka ülkelerin içişlerine karışmamamız gerekir.
Son yıllarda Erdoğan’ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde, kendimizi dev aynasında görmeye başladık.
Gören bilen de bizi üçüncü süper güç sanır!
BM’nin beş daimi üyesine bile posta atıp, oraya buraya milyon dolarlar bağışlarda bulunup, ülke sınırlarını yolgeçen hanına çevirdik.
Bu tür çıkışların, ülkenin ve ülke insanının yararına mı, zararına mı olduğuna bakmadan, salt Erdoğan imajının Müslüman ülkelerdeki yönetimlerin tepkisine rağmen, sadece bu ülkelerdeki Müslüman halklara dönük bir propaganda olarak yapıldığı konusunda ciddi anlamda kaygı duymamız gerektiğine inanıyorum.
Yasama ile Yürütme'nin durumu böyleyken, yargının hali ise çok daha düşündürücü!