BİR
ömrün yarısı geçmiş, Alanya’ya geleli…
Dile kolay, tamı tamına 35 küsur yıl.
İlk geldiğim yıllarda herkes (ve ben de) Alanya’nın her bir caddesini, her bir sokağını, her bir kent mobilyasını, (biraz abartılı olacak ama) her bir ağacını bilirdi(k).
Ya şimdi?
Şimdi öyle mi?
Akıllara durgunluk verecek bir değişim içine girdi Alanya. Yıldırım hızıyla değişiyor çok şey.
Öyle caddeler, öyle sokaklar var ki; “Ülen ne zaman açılmış bu sokaklar, ne zaman yapılmış bu binalar, kim yapmış?!…” dedirtiyor insana.
Öyle bakımlı sokaklar, öyle muhteşem binalar görüyorsunuz ki, keyifleniyor, mutlu oluyorsunuz.
Ama bazen de öyle sokaklar, öyle bakımsız arsalar, öyle rezil binalar görüyorsunuz ki, “Bu kadarı da olmaz yani!” diyorsunuz.
Çürümeye terk edilmiş, metruk bir halde bırakılan binaları görüyor, üzülüyorsunuz.
Kim izin vermiş, kim yapmış, niye yapmış, niye sonunu getir(e)meyip, metruk bir halde kaderine terk etmiş bu binaları, anlayamıyor, üzülüyorsunuz.
Üzülüyorsunuz, çünkü öyle ya da böyle bir şekilde hepimiz etkileniyoruz ucundan kıyısından. Dahası göz zevkimizden.
* * *
Jüri üyesi olduğum “En Güzel Bahçe ve Balkon Yarışması” çalışmalarımız sırasında çektim, aşağıdaki resmi.
Bu metruk binalar, Kestel’de, Alantur’un kuzeyindeki Shell Petrol İstasyonu’nun hemen sağındaki Esentepe (?) Sokağı’nın üzerinde.
Yöre esnafı, “…Bu binaların, 4-5 yıl önce yapıldığını; o tarihten bu yana da böyle metruk bir şekilde bırakılarak çürümeye terk edildiğini, fare ve sivrisinek yuvası haline gelen bu binaların zaman zaman esrarkeşler tarafından kullanıldığını…” söylüyor.
Neden bu halde bırakıldığını tam olarak bilen yok.
Kime göre sıkıntı, dönemin Kestel Belediyesi’yle olan ihtilaftan kaynaklanıyor. Kimine göre de müteahhidin mal sahipleriyle olan ihtilafından.
O nedenle ya da şu nedenle; nedeni ne olursa olsun, böyle büyük bir inşaat, bu kadar uzun bir süre, bu kadar rezil bir vaziyette bekletilmez, bekletilmemeli.
Sağında solunda o kadar güzel binalar, villalar, o kadar muhteşem siteler var ki, bu harabeler, onların arasında daha çok göze batıyor.
Kimdir bu arsanın sahibi ya da sahipleri, bilmiyorum!
Kim yapmış bu binaları, onu da bilmiyorum! (O yönleri beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.)
Beni ilgilendiren tek şey var, o da; bu binaların çürümeye terk ediliyor olması.
Neticede ulusal servet bunlar.
* * *
Sözü şuraya getirmek istiyorum.
Bu alanda kaldırılması gereken bir cenaze var.
Bir an önce, elbirliğiyle kaldırılmalı bu cenaze.
Kime düşer bu öncülük?
Elbette Alanya Belediyesi’ne.
Bizzat kendisinin ya da bir başkasının yarattığı kent kirliliği, sıradan bir vatandaşın umurunda olmayabilir.
Ama belediyelerin böyle bir lüksü yoktur.
Belediye(ler) bunun için vardır.
Yönlendirici olmak zorundadır belediyeler, yol gösterici olmak zorundadır.
Eğitici olmak zorundadır.
Alanya’nın pek çok yerinde, çeşitli nedenlerle bu şekilde yarım bırakılıp kaderine terk edilmiş pek çok metruk bina ve inşaat var.
Yazıktır, günahtır.
Alanya Belediyesi, bu arsaların sahip ya da sahiplerini, bu binaları yapanları davet edip, bir orta yol bulup, olayı yasal bir zemine oturtarak bu tür olayları çözmek durumundadır.
"Dünya kenti" payesini verdiğimiz Alanya’mızın belediyesine bu yakışır.