DÜNYA yeniden şekillenirken, Türkiye'nin nerede durduğu sorusu her zamankinden daha kritik hale geldi. Yıllardır süren Avrupa Birliği bekleyişi, değişen küresel dinamikler karşısında artık anlamını yitiriyor. Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte ortaya çıkan yeni güç dengeleri, Suriye, Gazze ve İsrail üçgeninde yaşanan olağanüstü gelişmeler, Türkiye'nin stratejik konumunu ve önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. AB ile ABD arasındaki gelişmeler, ABD’nin Grönland iştahı ve ardından Danimarka’yı ve Norveç’i endişelendiren gelişmeler, önümüzdeki yılların küresel dengeleri değiştirecek adımlarıdır. Türkiye’nin, sadece askeri güçle yetinmesi, bu yeni düzende başarılı olmanın anahtarı değil. Ekonomik bağımsızlık, teknolojik ilerleme ve çok yönlü diplomasi, Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek temel unsurlar olacaktır. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmek, yerli üretimi desteklemek ve teknolojiye yatırım yapmak, ekonomik bağımsızlığımızı güçlendirecek en önemli adımlardır. Diplomatik alanda ise, hem Batı hem de Doğu ile dengeli ilişkiler kurmak, Türkiye'nin kendi çıkarlarını korumasını sağlayacaktır. Bölgesel iş birliğini artırmak ve ortak projeler geliştirmek, bölgesel liderliğimizi pekiştirecektir. Savunma sanayindeki başarılarımızı diğer sektörlere de yayarak, teknolojik ilerlemeyi hızlandırmalıyız.
Küresel güçlerin yeniden şekillendiği bu dönemde, Türkiye'nin kendi yolunu çizmesi ve kendi çıkarlarını koruması hayati önem taşıyor. Stratejik adımlar atarak, Türkiye'nin bölgesinde ve dünyada daha güçlü bir konuma gelmesi mümkün.
Dünya hızla 2 belki 3 kutuplu küresel bir bölünmeye gidiyor.
Enerji, su ve tarım yeni dünya düzeninin en değerli unsurları olacak.
Çıkar ilişkileri ekseninde yürütülen stratejik işbirlikleri, güçsüz olanları sömüren bir düzene doğru ilerliyor.
İçi boş, kısır ve halkı kutuplaştıracak tartışmaları bir yana bırakarak, ülkemizi yeni dünya düzenine “Ortak Akılla” hazırlamalıyız.
Esen kalın...