TELEVİZYONLARDA
spor-eğlence ağırlıklı kanallar olduğu gibi, dinsel yayın yapan özel kanallar da var.
Kanalların bir bölümü tamamen dinsel yayınlarla, kimi de dinsel ağırlıklı programlarla toplumu yönlendirme çabasında.
Son yıllarda en çok izlenen televizyon kanallarında bile ilahiyatçıların, bilim adamlarından çok öne çıktıklarını görüyoruz.
Beni şaşırtan ise, isminin önünde "Prof. Dr." yazan ilahiyatçıların, kameranın karşısına geçip, Yaradan’ın büyüklüğünü, yüceliğini anlatmaları.
Aklı başında en cahil insanın bile, canlı cansız yaratılmış tüm varlıkları ve bu varlıkların anatomisini, kimyasını, yaşam serüvenini yeterince inceleyememiş olmasa bile, salt günlük yaşamında gördükleriyle, yaratılmış en küçük canlının bile ne denli mükemmel olduğunu görür.
Bırakın başka canlıları ve evrenin gizemini, sadece kendi anatomisinin mükemmelliği karşısında bile, Yaradan’ın ulaşılmazlığını ve de anlaşılmazlığını kavrar.
İşin çok daha ilginci ise.
Bu adamlar, sanki bir siyasi partinin ya da siyasi liderin propagandasını yapar gibi, Yaradan’ı öve öve bitiremiyorlar.
Allah’ın reklama, tanıtıma ya da savunulmaya ihtiyacı mı var?
Aslında Müslümanlığa göre, Allah’a inancın fıtri yani doğuştan olduğu, dinlere inancın ise sonradan edinildiğini söylemekte.
Buna göre, Allah’ı kimseye ihtiyaç duymadan arayıp bulabiliriz ama dini kendi kendimize öğrenemeyiz.
Birileri bir biçimde Allah’a yönelmenin yolu olarak, bir dini bize öğretiyor.
Yani, tüm dinlerin amacı Yaradan’a dönük.
Dinler ise Yaradan’a yönelmek için sadece bir araç.
Amaç Yaradan olduğuna göre, din ve mezhep ayrılığına dayalı olarak,kutuplaşmaya ve düşmanlaşarak çatışmaya ne gerek var?