Yapay zeka ve doğal zeka savaşı

BİLİMSEL gelişmelerin baş döndürücü hızı, bir yandan hayatımızı kolaylaştırırken, diğer yandan işlerimizi ve mesleklerimizi tehdit ediyor. Sanayi ve üretimde otomasyonun yükselişiyle insan eli değmeden birçok ürün üretiliyor, bu da üretim süreçlerini kökten değiştiriyor. Elbette bilimsel ilerlemeyi, ileri teknolojiyi ve özellikle yapay zekâyı takip etmek ve daha ileriye taşımak hayati önem taşıyor.

Yakın zamanda yaşanan İran-İsrail çatışmasında, iki ülke orduları doğrudan karşı karşıya gelmedi. Aksine teknolojik bir savaşa tanık olduk. Bu durum, artık asker sayısının değil, teknolojiyi en üst düzeyde kullanabilmenin avantaj sağladığını net bir şekilde gösteriyor. Belki de gelecekte savaşlar tamamen masa başında planlanacak ve akıllı sistemler aracılığıyla yürütülecek. Yapay zekâ, market alışverişinden bankacılığa kadar hayatımızın her evresine sızmış durumda ve bundan kaçış da mümkün değil.

Geçmişin Mirası, Geleceğin Belirsizliği

Bilim bu kadar ilerlemişken, bizler hâlâ Mısır Piramitlerinin o günkü teknolojiyle nasıl yapıldığı sorusuna cevap arıyoruz. Tarihten günümüze gelen birçok bulgu ezberimizi bozuyor. Göbeklitepe'nin gün yüzüne çıkmasıyla, doğru bildiğimiz birçok şeyin aslında ne kadar yanlış olduğunu anladık. Peki, geleceğe somut bir miras mı bırakacağız, yoksa sanal bir miras mı? Aslında en çok tartışılması gereken konu bu.

Eğer Sümerler o tabletleri miras bırakmasaydı, tarihe dair çok şeyi bilemeyecektik. Hitit İmparatorluğu her şeyi kayıt altına almasaydı, dünyanın ilk yazılı antlaşmasından bihaber olacaktık. "Biz" derken tüm dünyadan bahsediyorum çünkü tarih insanlığın ortak mirasıdır. Anadolu'nun tam ortasında, Çorum Hattuşa'da bulunan Kadeş Antlaşması'nın çivi yazılı tabletinin büyütülmüş bir kopyası New York'taki Birleşmiş Milletler Binası'nda asılı olmazdı. Geleceğe somut miraslar bırakmak işte bu yüzden büyük önem taşıyor.

Dijitalleşmenin Tehlikesi ve Gelecek Kaygıları

Sanal teknoloji geliştikçe ve bizler her türlü bilgiye tek bir tıkla ulaştıkça tehlike daha da büyüyor. İnsanları tembelliğe sevk eden, kolay yoldan bilgi edinmeyi cazip hâle getiren bu durum, basılı kitabı, gazeteyi ve her türlü somut bilgiyi yok ediyor. Teknolojiye karşı çıkmak elbette mümkün değil ancak ileride sistemi elinde bulunduran güçlerin olası yaptırımlarına karşı da uyanık olmak gerekiyor.

Şu kritik soruyu sormak zorundayız: Yıllar yıllar sonra bir gün, biri ya da birileri internetin fişini çekerse ne olur? Bu sorunun cevabını düşünmek bile istemiyorum. Yazılı belge yok, kitap yok, gazete yok… Bu gerçekleştiğinde, o nesil muhtemelen bu binaların, bu yolların ve köprülerin nasıl bir teknolojiyle yapıldığını tartışıyor olabilir.

Unutmayalım ki insanlık geçmişten bugüne somut miraslarla geldi. Geleceğe de sanal değil, dokunulabilir ve kalıcı eserler bırakmak, bilgiyi güvence altına almak bizim sorumluluğumuzda.

En önemlisi de her işin dijital sistemlerle yapıldığı yeni dünya düzeninde insana ihtiyaç mı kalmayacak, bunu iyi düşünmemiz lazım.

Esen kalın...