Yakın ‘Marka’ tarihimiz

Her ne kadar insan ömrü; belirli bir vade içerisinde yaşanıp bitiyor olsa da, ömrü kısıtlı insanların üretmiş olduğu değerler için durum biraz farklı. Örneğin markalar, fabrikalar ve markalaşan şirketler... Nitekim bireylerin kurmuş...

Her ne kadar insan ömrü; belirli bir vade içerisinde yaşanıp bitiyor olsa da, ömrü kısıtlı insanların üretmiş olduğu değerler için durum biraz farklı. Örneğin markalar, fabrikalar ve markalaşan şirketler... Nitekim bireylerin kurmuş olduğu şirketler, çoğu zaman aile bireyleri ya da üçüncü şahıslar tarafından nesilden nesile taşınarak, devamlılık arz edebilmekte. Hele ki bu bireyler, kurmuş oldukları şirketler için bir marka değeri oluşturmuş ise, işte o zaman söz konusu marka ya da şirket için herhangi bir zaman kısıtlaması söz konusu olmamakta. 1923 yılından itibaren Mustafa Kemal Atatürk’ün hayranlık uyandıran çabaları ile birlikte Türkiye’nin, marka değeri olan bir ülke olduğunu düşünüyorum. Şayet piyasalar için konuşmak gerekirse; ülkemizde, sayısı çok olmasa da, uzun yıllardan beri varlığını sürdüren ve kuruluş tarihi Cumhuriyetin kuruluşuna dek uzanan şirketler mevcut. Söz konusu bu şirketler, koca bir çınar gibi ayakta ve güçlü bir şekilde yola devam ediyor. Kanaatimce, hali hazırda piyasada faaliyet gösteren şirketlerin, ya da yeni şirket kurma fikrine sahip girişimcilerin, bu çınarlardan öğrenecek çok fazla şeyi var.

Yakın tarihimize baktığımızda Cumhuriyetin ilanına dek, tabiri caiz ise savaşmaktan sanayileşmeye fırsat bulamamış bir toplum söz konusu. Avrupa ülkelerinde; savaşılan süre ortalama yedi yıl iken bu savaş durumu, Osmanlı imparatorluğunda elli yedi yıl gibi uzun bir süreci kapsamakta. Hali ile uzun yıllar savaşmak zorunda kalan Osmanlı imparatorluğunda sanayileşmenin, ancak ‘’savunma sanayisi’’ üzerinde yoğunlaşmış olduğunu söylemek mümkün. Üzerine bir de, diplomatik bir takım stratejilerin sonucu olarak, gümrük vergileri %12’lerden %3’lere çekilince, ne yazık ki Cumhuriyetin ilanına dek yerli üretime, gereken önem verilememiştir. Ancak, sayıları kısıtlı da olsa, Cumhuriyetin ilanından sonra Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, ülke ekonomisinin kalkınması için fabrikalar kurulmuş, yerli üretim teşvik edilmiş ve desteklenmeye başlanmıştır. O dönem kurulan ilk fabrika ise, 1 Ekim 1925’de Bursa’da açılan İPEKİŞ fabrikası olmuştur. Akabinde ise tüm dünyada ‘’ Türkiye’de şeker üretilemez’’ denilen ülkemizde, yoğun bir şekilde şeker üretimine başlanmış ve arka arkaya şeker fabrikaları kurulmuştur.

1923-1938 yılları; fabrika girişimleri açısından epey verimli bir dönemi kapsamakla birlikte, günümüzde dahi, varlığını devam ettirmeyi başaran pek çok fabrikanın kuruluşuna tanıklık etmiştir. Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası, İstanbul Otomobil (FORD) Montaj Fabrikası, Isparta Gülyağı Fabrikası, Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası ve Bursa Merinos Fabrikası bu fabrikalardan bir kaçı olarak örnek gösterilebilir. 80 yıl evvel, bütün Avrupa’ya şeker üretebileceğini kanıtlama çabasındaki ülkemiz, bugüne gelene dek ‘’markalaşma’’ anlamında önemli ölçüde emek harcamış ve oldukça uzun bir mesafe katetmiştir. Buradan hareketle güçlü markaların, ‘’üretme gücünü kanıtlama’’ çabasından doğduğunu ve teknolojinin geliştirilmesi, araştırma ve geliştirme çalışmaları, sermaye arttırımı, finansal planlama, bilimsel ve sosyal çalışmalar, zaman yönetimi ve en önemlisi büyük bir azim ve isteğin harmanlanması ile büyüyüp, güçlendiğini rahatlıkla söyleyebilmekteyiz. Bir dönem, Fransa’dan patates, Almanya’dan otobüs ithal ederken, bu gün ürünlerini; dünyanın dört bir tarafına ulaştırabilen şirketlere sahip olmak, işte bu harmanın başarılı bir sonucudur. Fakat gelinen nokta, asla yeterli değildir, olmayacaktır!

Bugün bir Türk olarak, Fransa’nın ünlü bir meydanında, herhangi bir kafeye oturup, Türk kahvesi içebiliyor ve bu hazzı iliklerimize kadar yaşayabiliyorsak ya da dünyanın herhangi bir ülkesinde kendi markalarımızın satışını görebiliyorsak; bunun devamlılığını sağlamak için emek harcayıp, çaba göstermeye de devam etmeliyiz. Biz, 1923’den beri bir dünya markasıyız… Bu nedenle unutmamalıyız ki bize, dünya markaları arasına ismini yazdırmış şirketler yakışacaktır.