MOTOSİKLETÇİLERİ kastediyorum.
İşlerine gelirse araç gelmezse de yaya oluveriyorlar.
Kâh kaldırımlarda sürüyorlar, kâh yaya geçitlerinden geçiyorlar.
Taksici arabasından inerken beni, “aman dikkat edin her an bir motor geçebilir” diye uyardı.
Yani araçların sağından, solundan, ters yönden, kısaca her yerden geçip üstünüze çıkabilirler.
Hele şu getir, götür, yedir, içirciler yok mu?
İçlerindeki iyi azınlığı bir kenara koyacak olursak, çoğu tekerlekli kamikaze ordusu.
Tıklıyorsun geliyor ama nasıl geliyor?
Sanırsın kanamalı bir hastayı acile yetiştiriyorlar.
Onca riskle taşıdığı da hepi topu pizza, kebap, lahmacun.
Kendisinin ve trafikteki diğerlerinin tek bir canı olduğundan habersiz, sanki hiç ölmeyecek bir çizgi film kahramanı umarsızlığında deli gibi gidiyorlar.
Oysa hepimiz alt tarafı tel maşa bir kafatası ve kürdan gibi kol ve bacaklardan oluşuyoruz.
ANTALYA KAZAN BEN DE KEPÇE
Eşim evimizin tadilat işlerine yoğunlaşınca bana da Antalya’yı gezme işi düştü.
Antalya’ya annemlerle ilk geldiğim yıllarda şehrin nüfusu ilçeleriyle birlikte altı yüz bin civarındaydı.
Oysa şimdi üç milyona yaklaşmış.
Turizm, tarım, çiçekçilik, sanayi, ticaret derken halk da zenginleşmiş.
1 milyon 600 bin kadar araç trafikte.
Bunların 724 bini (%45) otomobil.
510 bin (%32) kadar da motosiklet var.
257 bin (%16) kadar da kamyon - kamyonet var yollarda.
Onlar çarparlarsa kolayına onlara bir şey olmuyor zaten.
Artık çarpılanlar düşünsün.
64 bin (%4) kadar traktörü ve 32 bin (%3) minübüsü de unutmayalım tabii.
ORTALAMA BİR ARABA 1.5-2 TON AĞIRLIĞINDA
Hâliyle de, böyle dev bir metal yığını yoldan geçen birine çarpınca çarpılan ölebiliyor.
Antalya’da 2024 yılında 290 kişi trafik kazalarında ölmüş.
Bunların %40’ı kaza anında, %60’ı da kaldırıldıkları hastanelerde.
Kimbilir hangi saçma bir insani hata sonucu bu güzelim dünyaya vakitsizce veda ettiler.
Türkiye genelinde de 2024 yılında 6.352 kişi trafik kazalarında ölmüş.
Yani her gün 18 kişi.
Bu rakamlar basit istatistiki rakamlar gibi gözükse de her biri birer candı ölenlerin.
Bu ölümlerin başlıca nedenleri de direksiyon başındaki katillerdi.
Ya da kendi canlarının katili olmuşlardı.
Aşırı hız, alkollü araç kullanma, emniyet kemeri takmama, trafik kurallarına uymama bu nedenlerin ilk dördünü oluşturmuş.
DRINK & DRIVE
Hem içerim hem de aracımı kulanırım olmuyor pek tabii.
“Otuz senelik şoförüm tek bir ciddi kazam yok” gibi safsataları da boş ver.
Zaten bir kere ölünüyor.
Ya evinin dışında alkollü bir şey içmeyeceksin.
İlle de içeceksen de evine taksiyle döneceksin.
(Bu önerimi en azından Şoförler Odası’nın destekleyeceğine inancım tam?)
Çevremde aydın ve entellektüel, insan ve hayvan haklarına saygılı o kadar insan içtikten sonra araç kullanıyor ki şaşakaldım.
Onların çoğu için bu, trafik polisleri ile bir tür saklambaç oyunu.
Hemen hemen hepsi, trafik polisleri nerelerde tuzak kuruyor biliyor.
Bu noktalar değişince de hemen güncelleyerek birbirlerini bilgilendiriyorlar.
Tek korkuları da ehliyetlerini kaptırmak.
Yani bugün yollarda yapılan alkol muayenesi kalksın, bunların hepsi bu kararı birer küçük rakı içerek kutlar ve direksiyon başına geçerler.
Yetki bende olsa, 0.50 promil olan yasal alkollü araç kullanma hakkını, anında tıpkı taksi sürücülerinde olduğu gibi sıfıra indiririm.
Tıpkı Çekya, Slovakya, Romanya, Macaristan, Norveç, İsveç ve Polonya’da uygulandığı gibi.
O ülke vatandaşları da başlarda mırın kırın etmişler, ama yasa uygulanmaya başlayıp, uymayanlar ağır para ve hapis cezaları alınca hepsi seve seve alışıvermişler.
Aksi takdirde daha çok ağıt yakarız.