Osmanlı döneminde arazileri, ağalar, paşalar, eşkıyalar paylaşırlardı!
Cumhuriyet döneminde de, oy kaygısına dayalı olarak, siyasetçilerimiz, yağmacılara arazileri peşkeş çekmekle meşguller.
1950'li yıllarda başlayıp yıllar boyu sürüp giden gecekondu yağması yüzünden, şehirlerimiz, özellikle de İstanbul, Ankara ve İzmir gibi metropollerimiz, hem çirkin yapılaşma, hem de kamu arazilerinin yağmalanması şeklinde gelişen çok çirkin bir süreçten sonra bugünlere geldik.
Gecekondu yapılacak arazileri önce mafya sahipleniyor sonra da Anadolu’dan göç eden gariban halka tapusuz olarak satıp milyarlar kazanıyorlardı.
İstanbul’un 1950’lerdeki bu gecekondu furyasını yakinen bilen birisiyim.
Bugün, kentsel dönüşümle gecekonduların o çirkin görüntüsü ortadan kaldırılarak şehirler güzelleşirken, gecekondu yağması sayesinde mal mülk sahibi olanların sayısı da oldukça fazla.
Adamlar, onlarca gecekondusunu kiraya verip milyonlar kazanırken, şimdi de yüzlerce daire karşılığında bu gecekonduları kentsel dönüşüme devrettiler.
Hani atalarımız demiş ya, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz.”
Vallahi ne yalan söyleyeyim, devletin arazilerini şu ya da bu biçimde yağmayanlar köşe olurken, yasalara uyanlar ise avuçlarını yalamakla meşgul.
2B arazileri de bir yağma değil mi?
Devletin arazilerini yıllar boyu bedavadan kullananlar, şimdi bu araziler kendilerine satılmaya kalkıldığında, fiyatların yüksekliğinden yakınmaları normal de, kimi siyasilerin, bunların oyunu devşirebilme adına “Bedava verilsin” diye dalkavukluk yapmaları, bana göre çok ayıp.
İşin bir başka hamasi çıkışları ise, bir çok kentte kamuya ait rantı büyük alanlara kimi uyanıklar özellikle mafya bozuntuları, işyerleri, eğlence mekanları kurmuşlar.
Belediye yıllar sonra da olsa, bugün bunları yıkmaya kalkınca, kıyametleri koparıp, belediye ve de güvenlik görevlilerine taşla, sopayla saldırma rezilliğini sergilerken, imitasyon yani taklit ürünlere dönük operasyonlara karşı da belli tepkiler ortaya konmaya başlandı.
Adı üzerinde.
Taklit bu.
Bu, tüketiciyi aldatmaya giriyor mu, girmiyor nu?
Gerçek üreticiye haksızlık yapılıyor mu, yapılmıyor mu?
Tabii burada, taklit ürün ithalatı başta olmak üzere, Türkiye’de bu üretimi yapanların önce yakasına yapışmak gerekir.
İşe gariban esnaftan başlamak, pek doğru bir yaklaşım değil.
Marka ürün satan esnafın sayısı sınırlı olduğu için, ne onların sesi çıkıyor, ne de onları savunan siyasetçi ya da bir tek Allah’ın kulu var.