TURİZMDE
işler kötü.
Alanya'daki otelciler ilk kez iflastan söz ediyor.
"2017 de böyle geçerse hepimiz kapatır gideriz" diyor.
"Asgari ücret 1.300 TL oldu, ödeyemiyoruz. Şimdi 1.600 TL'den söz ediliyor. Yüzlerce personelimiz var, bunun altından nasıl kalkarız" diye isyanları oynuyorlar.
Sadece bu şehirde 50 bin turizm çalışanı neredeyse 3-4 aydır işsiz, anasının babasının eline bakıyor, evli, çoru çocuğu olanlar dahil.
Tarım sektörü yerlerde sürünüyor.
Üreticiler ve komisyoncular Hal'e tabut getirip tarım sektörüne gıyabi cenaze namazı kıldırıyor.
Daha dün, Antalya'da aylardır iş bulamayan bir genç, üzerine benzin döküp kendini ateşe vermekle tehdit ediyor meraklı kalabalığı.
İç Anadolu'da, stabil ekonomisi olan bir şehirde değil, bacasız sanayinin başkenti denilen Antalya'da oluyor bunlar.
Avrupalı, "Ülkenizde terör var, biz canımızı sokakta bulmadık" deyip gelmek istemiyor.
Haksız mı?
Yerden göğe haklı.
Öyle ya!
Dünyaya bir kez geliyorsun, tatil yapma ihtiyacını gidermek için bir ülkeye gidiyorsun, yolda yürürken bir bomba patlıyor, oracıkta can veriyorsun.
Niye?
"Kanı bozukların bu ülke üzerindeki emelleri gerçekleşsin", "Ülke kaosa sürüklensin", bırakın yurtdışından gelen turisti, "Bu ülkenin vatandaşları bile evinden çıkamasın", "Kriz olsun", "Yöneticiler dize gelsin" diye yapılıyor hepsi.
Her şeyin farkındayız, parti gözetmeksizin, "Sen Ocu'sun, sen Bucu'sun" demeyip, seçimle, milletin takdiriyle gelen herkesin dimdik arkasındayız.
Buna mukabil...
Rus savaş uçağı "Sınır ihlali yaptı" diye düşürülüyor, al başına belayı.
Rusya hemen yasak getiriyor, "Türkiye'ye tatile giden bizden değildir" minvalinde bir emir yayınlıyor, "Türkiye'den bir tek domates, bir dal salatalık dahi alınmayacak" deyince hem turizm dibe çöküyor, hem tarım, hem inşaat, hem de emlak sektörü.
Sonra, bakıyor ki işler sarpa sarıyor, devreye Cumhurbaşkanı Erdoğan giriyor, Putin'e bir mektup çakıyor, hava bir anda yumuşuyor.
Hava yumuşuyor ama bazı ürünlere yasak devam ediyor, Rusya'da ateş pahası olan pasaportu alamayan Rus vatandaşı, cebinde tatil için ayırdığı parası olduğu halde gelmek istiyor, gelemiyor.
Ve son olarak...
Devreye Alanyalı Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu giriyor.
Nasıl ki Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı olduysa, ikili ilişkilerini devreye sokup Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'a, "Gel, iki ülke arasındaki bazı konuları benim doğup büyüdüğüm, sizin vatandaşların ayıla bayıla geldiği şehirde, Alanya'da yapalım" diyor.
Lavrov bu öneriye "Okey" diyor, böylece tüm Türkiye'nin, dolayısıyla tüm Rusya'nın gözü bir anda Alanya'da yapılacak bu önemli görüşmeye çevriliyor.
Daha önce de yazdım, yine yazacağım.
Bugün istese Lavrov'u Antalya'nın 7 yıldızlı otellerinin, tatil köylerinin olduğu Belek'te ağırlayabilecekken, mevkidaşını doğup büyüdüğü memlekete getiren Çavuşoğlu olmasa, şu geçtiğimiz son 5-10 yıl içinde Alanya'ya onca yatırım, onca hizmet gelir miydi, doğrusu çok merak ediyorum.
"Marifet iltifata tabidir" derler.
Böyle marifetli, doğup büyüdüğü şehri böylesine koruyup kollayan bir Bakan'ı, bu toprakların yetiştirdiği bir evladı varken Alanya'nın sırtı yere gelmez.
Umarım, Çavuşoğlu-Lavrov zirvesi Rusya'da beklenen etkiyi yaratır, Rus vatandaşlarının sadece kimlikle Türkiye'ye giriş yapabilmelerinin önü açılır, sebze meyveye konulan kısıtlamalar kaldırılır ve hem Alanya, hem de Antalya 2017'de altın dönemini yaşar.
Gözümüz kulağımız bugün yapılacak açıklamalarda.
Gelişmeler yarın yine bu sütunlarda, beklerim efendim.