Veda Seansı-1

HAYATA gözlerimizi açtığımız an başlıyoruz aslında veda etmeye. İlk vedamızı annemizin karnından ayrılarak gerçekleştiriyoruz ve sonrası iplik söküğü gibi geliyor zaten. Türk Dil Kurumu'na göre veda; ayrılırken birbirine esenlik...

HAYATA

gözlerimizi açtığımız an başlıyoruz aslında veda etmeye. İlk vedamızı annemizin karnından ayrılarak gerçekleştiriyoruz ve sonrası iplik söküğü gibi geliyor zaten.
Türk Dil Kurumu’na göre veda; ayrılırken birbirine esenlik dileme, esenleşme demekken bana göre veda; oğlunu askere yollayan bir annenin gözyaşı, kızını evlendiren bir babanın iç burukluğu, otobüs camından el sallayan bir sevgilinin sessizliği, geri dönüp dönmeyeceğini bilmediğin bir uçağın tek gidişlik bileti.
Veda etmek için bazen ayrılmak gerekmez. İnsan kendi içinde kendine bile veda edebilir. En basit örneği ile 5 sene önceki siz ile şu anki siz aynı kişi misiniz? Yaşam tecrübelerle dolu bir ders, öğrendiğimiz, kazandığımız, kaybettiğimiz her şey içimizdeki ben’e veda edip yeni bir benlikle güne başlamamızı sağlıyor. İlk aşkınızı düşünün, ilk heyecanınızı. Parmak ucuna dokunduğunuz adamın ve ya kadının sizde bıraktığı hissin seneler içinde nasıl kaybolduğuna bakın. Belki şu an o kişi yanınızda, belki içerde uyuyor, belki de sizden çok uzakta yada fizik olarak dokunma mesafesinde ruh olarak başka gezegende. İnsan bazen kendine bile itiraf edemiyor nerde olduğunu. Sonra kendine bile itiraf edemediği şeylerin var olmasını bekliyor tüm acizliğiyle. Zamanın bizden güçlü olduğu gerçeği ile yüzleşiyor.
Kaybediyoruz. Kaybederek çoğalıyoruz. Sezen Aksu’nun da dediği gibi ‘Ne gemiler yaktım, o kadar yandı ki canım sonunda karşıdan baktım ne göreyim kendime yıldızlardan daha uzaktım.” Sonra ekliyor ‘bu kızı yeniden büyütmeliyim, kor ateşlerde yürütmeliyim, değirmenlerde öğütmeliyim. Farkındayım, kazanmalı, kaybetmeliyim, aşk uğruna harp etmeliyim...’
Uzaktan bakınca daha iyi görür insan neye veda ettiğini. Her ne yaşarsa yaşasın ilk kendine vedasıyla başlar tüm vedaları. Kendine olan uzaklığı, başka insanlara olan uzaklığı doğurup bir kısır döngü halinde karşısına çıkıyor. Değişiyor istemeden değiştiriliyor. Aynı kişiliğin içinde birçok farklı kişiliğe bölünüp, kendini arıyor. Kendine el sallamaktan korktuğu için kişilikleri arasında otobüs görevi yapıyor.
Şayet hala aynı kişiyse veda etmekten korktuğu tüm korkuları, zaferleri ve yenilişleri birer zehir olup her geçen gün tüketmeye devam ediyor.
Veda etmek unutmanın da dışında kalan bir kabulleniştir çoğu zaman. O yüzden veda etmek artık benliğinde barınmayan şeylere gülümseyerek hoşça kal demektir. İşin kötüsü bu bazen senin dışında gerçekleşir ve sen farkına vardığın zaman birçok şeye zaten veda etmiş olduğunu anlarsın. Örneğin; bir arkadaşa karşı çok değer verdiğin için yaptığı ufak hataları görmezden gelirsin sonra o kişi bu yapılanlara cevap vermediğin için haklı olduğunu düşünür ve dozunu arttırarak yanlış davranmaya devam eder. Belli bir zaman sonra o kişiye karşı içinde yavaş yavaş bir şeylerin eksildiğini fark edersin. İyi niyet, sabır, sevgi ve saygı… Aslında sen kendi içindeki arkadaş şemana veda edip, arkadaşının diğer kişiliğiyle devam edersin yoluna. Gerçeklik payı artık tartışmadan uzak sade, basit ve nötrdür. Aynı olayı eş ve ya sevgili için düşünürsek genelde sevdiğimiz insanlar için farkında olmadan beklenti içine gireriz. Bu beklenti bazen ufak bir söz, gülüş ya da düşünüldüğünü hissedebilecek herhangi bir şey. Bu beklentiler gerçekleşmeyince git gide uzaklaşırız. Eğer açık iletişim kurabilen biriysek bunu karşımızdakine ifade edip ilişkinin uzun ve sağlıklı olmasını sağlayabiliriz ama tam tersi durumunda içimize atıp bunu farklı şekilde yansıtmaya başlıyorsak o ilişkiye kendi içimizde veda etmeye başlıyoruz. Beklentiler azalıyor, kahkaha sesleri alçalıyor ve sen başka bir gece de başka bir gökyüzüne uğurluyorsun kendini ve karşındakini.

Veda etmek bazen de cesaret ister. Geri dönmeme ihtimalini de göze alarak sıkı sıkıya sarılacak kadar korkusuz olmayı gerektirir. Her yiğidin harcı değildir. Öyle şiir kitaplarında yazan vedalara benzemez. Yaparım sananlar o son durağa gelince arkasına bakmadan koşarlar. Sözde her şey kolay olduğu için bu kadar çok konuşup, bu kadar az yapar insan.
Kendi içinde veda ettiklerimiz, karar vererek veda ettiklerimiz, veda edemediklerimiz, zorla vedalaşmaya mecbur kaldığımız anlarımız...
Vedalar insana bazen çok şey katar, bazen de çok şey götürür. Bunun boyutu bir duyguyu ve düşünceyi nasıl yaşadığınla ilgilidir. Kişiye özgü olup, her insan için farklıdır. Aynı şarkıda aynı ritimle dans etmediğimiz gibi, aynı duyguları aynı şekilde paylaşamıyoruz. İşin esprisi de burada zaten. Ama en büyük espri ölümle gelen veda. O nasıl bir veda. Nasıl mı? Bekleyelim ve görelim. Görüşmek üzere…