Vazgeçmeyecekler!

Vazgeçmeyecek(!) çünkü rahatsızlığının teşhisi Antik Yunan'dan gelen adıyla 'Hybris (Hubris) Sendromu” olarak kondu... Dilimize 'Küstahça bir kibir” olarak çevrilebiliyor… İşin kötüsü, tedavisi yok! 2009 yılında Beyin...

Vazgeçmeyecek(!) çünkü rahatsızlığının teşhisi Antik Yunan’dan gelen adıyla “Hybris (Hubris) Sendromu” olarak kondu... Dilimize “Küstahça bir kibir” olarak çevrilebiliyor… İşin kötüsü, tedavisi yok!
2009 yılında Beyin (Brain) adlı prestijli bilim dergisinde “Kibir Sendromu” diye adlandırılan yeni bir kişilik bozukluğu sendromu önerilmiş. Belirtilerde abartılı gurur, baskın bir kendine güven ve kendinden başkalarını küçümseme duygusu var. Kişinin gerçeklikten koptuğu bu sendromun geliştiği liderlerde, narsistik kişilik özelliklerinin bulunduğu da söyleniyor… Kazlıçeşme’de kılına hayran olan kadına seslenirken, “Dünyada böyle bir başbakan bulamazsınız” sözünü hatırlatırcasına!
Dalkavukları, çevresindekiler de savaşımdan vazgeçmeyecekler; çünkü ondan nemalanmaya çok kötü alıştılar… Desteklemezlerse sistem, saadet zinciri çöker. On yılda kurulan rejim sekteye uğrar.
Akıl hocaları, ikinci Cumhuriyetçiler, sözüm ona liberaller de öyle… Şimdilik, yoğun gelen dış baskılar sonucu tarafsızmış gibi davranıyorlar. Ali Bayramoğlu gibilerse, “Gezi parkı, AKP’nin son on yılda sağladığı özgürlük ortamının bir ürünüdür” diyor utanmadan… Marjinallerle(!) naif çevrecileri ayırmasını salık vermeyi unutmuyor…
Amerika… Demokrasi, insan hakları gibi konuları korumacılığını yaptığı, denetlediği(!) ülkelere bir şantaj aracı olarak kullanan ABD’nin, bakmayın siz Amanpour aracılığıyla bizimkileri azarladığına. Daha yapılacak çok işi var bölgede… Suriye’yi kana bulamak için dün Katar’da toplandılar. Sıra sonra İran’a gelecek. Büyük Kürdistan kurulacak finalde… Baksanıza, kaşla göz arasında Diyarbakır’daki “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”ndaki alınan kararlara!
Batı Avrupa da öyle… İnsan hakları, demokrasi söylemleriyle onu yola getirmeye çalışıyorlar. Sökmeyeceğini hala anlamıyor garipler! Ayrıca, nerede bulacaklar tüketime alıştırılmış koskoca bir yeni orta sınıfı; denetlenmez ekonomisiyle sömürülen ucuz iş gücü, doğal varlıkları, güzellikleri olan başka bir ülkeyi; hemen şuracıklarında hazırda…
Mücadeleden vazgeçmeyeceklerden tek saygı ama kaygı da duyduğum gurup “Çapulcular”… 10 yıldır süren baskıcı AKP rejimine karşı geliştirilen ilk toplumsal muhalefeti oluşturanlar. Farklı hayat tarzları, tercihleri olduğu için sistem dışı kalmayı tercih eden; eğitimli, ihtiyaç ve talepleriyle artık sürece katılmak isteyen aydın insanlar… Yaşam alanlarının kısıtlanmasına, merkezi otoritenin baskılarına karşı kent haklarını savunurken, dayanışma içinde birbirlerini tanıyıp, ne çok olduklarını fark edenler…
İktidar hemen onları “çapulcu” diye küçümsedi; “marjinal” diye ötekileştirdi, suç unsuru yaptı, bilgi edinmek isteyen vatandaşlara yandaş medyasından böyle sundu… Arkasından da cadı avını başlattı; bellerini kırmak için…
Çare olarak direnişin örgütlü politikaya dönüşmesi öneriliyor. Bu konuda iyimser değilim… Bırakmayacaklar; direnenlere acı çektirecekler. Oy kullanmayan 9 milyonu sandığa çekebilmek de çözüm değil. Çözüm, evde zor tutulduğu söylenen yüzde ellinin hızla devrilmeye giden trenden atlamasını sağlayabilmekte, başka çıkar yol yok…