Son yıllarda, heykellere bilerek yapılan sözlü ve fiili saldırılar (yıkma, kırma, yakma, çalma, boya atma vb), emeğin ve öz kültürümüzün yok olmasına ve yozlaşmasına neden olmaktadır.
Yazımın başlığına bakarak, “Vandal” kelimesinin ne anlama geldiğini merak etmiş olabilirsiniz. Bilemeyenler için hemen açıklayayım: Vandal, TDK Sözlüğünde, Doğu Germen halkına verilen bir isim olması yanında, eski kültür ve sanat anıtlarını yakıp yıkan, bunların değerini bilmeyen kimse veya topluluk anlamında kullanılmaktadır. Bu eyleme de “Vandalizm” denilmektedir.
İnsanların heykel, resim gibi sanat eserlerini beğenip beğenmemesi kendi fikridir. Bu görüşünü ister içinde tutar, isterse de yüksek sesle dile getirebilir. Ancak, bu açıklamaları yapanlar, eser sahibini rencide edici ya da karalayıcı bir söz söylememelidir. Hele hele, bunlara zarar verilmesi ve çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılması söz konusu olmamalıdır.
İşin bir de başka bir yönü vardır ki o da, tarihi resim, heykel ve buluntuların çalınarak yurtdışına çıkarılmasıdır. Bunu yapanların, tarihi ve kültürel değerleri satmasıyla, kendini satması arasında bir fark yoktur.
Türkiye’de heykel sanatı, neden fazla ilgi görmez ve neden ehil olmayan kişiler tarafından çok eleştirilir ? Bunun için, taa İslamiyet’in başlangıcına gidelim.
Heykel, İslamiyet’in sureti (dış görünüş) yasaklaması nedeniyle, Türklerin Müslüman olmasının ardından, hemen hiç el atılmayan sanat dalı olmuştur.
Türkiye’de heykel, Padişah Abdülaziz’in 19. yüzyılda Viyana’da gördüğü heykellerden etkilenerek, C. F. Fuller adlı heykeltıraşı İstanbul’a getirtmesiyle başlar.
Beylerbeyi Sarayı’nın bahçesine yaptırdığı; “Abdülaziz At Üzerinde” (1871) adlı ilk heykel, o dönemde oldukça tepki toplasa da padişahlar arasında, heykeli dikilen ilk ve tek padişah Abdülaziz olmuştur.
1883’te “Sanayi-i Nefise Mektebi”nin açılması, heykel sanatının da başlangıcı olmuş ve ilk heykelci; İtalya’da öğrenim gören, daha sonra bu okula heykel öğretmeni olarak atanan Ermeni asıllı Osmanlı sanatçısı; Yervant Oskan’dır (1855-1914). İlk Müslüman ve Türk heykel öğrencisi ve mezunu: İhsan Özsoy, ilk Türk kadın heykelci ise; Sabiha Bengütaş’tır.
***
Son günlerde, adı sıkça anılan Kars’taki “İnsanlık Anıtı”na gelince, bilindiği gibi heykel, 2006 yılında dönemin AKP’li belediye başkanı tarafından sipariş edilmiş, ancak proje Kars’taki MHP örgütünün muhalefetiyle karşılaşmıştı. Anıt, belediye başkanlığına 2009’da aynı partiden bir başka ismin gelmesinden sonra, bu kez iktidar partisinin de boy hedefi haline gelmişti.
Bilindiği gibi, Kars’taki anıtın kaldırılması kararı, yurt içinde olduğu kadar, yurt dışında da tepki çekti. Konuyla ilgili olarak, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin 7 Nisan’da Meksika’da düzenlediği genel kurulda “Politikacıların, beğenmedikleri gerekçesiyle sanat eserlerini ortadan kaldırmak gibi bir hakları olamaz. Böyle bir barış ve dayanışma anıtının saklanması ve korunması gerekir. Türkiye, 21. yüzyılda bir yandan AB’ye aday üye olup, diğer yandan dev heykelleri kendi sanatçılarının, aydınlarının ve uluslararası sanat kamuoyunun itirazlarına rağmen yıkmaya devam edemez” denilmiş, Avrupa Uluslararası Sanatçılar Derneği Başkanı Christos Symeonides de geçen mart ayında Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği mesajda şu görüşü dile getirmişti: “Böyle bir karar ve bunun hayata geçirilmesi sanat özgürlüğünün çok ağır bir ihlalidir. Böylesine bir ihlalin Türkiye gibi kültürel değerlere önem veren bir ülkede yaşanabilmesi karşısında hayretler içindeyiz.”
Olaya bir kez de heykelin yaratıcısı Mehmet Aksoy’un gözünden bakalım. Onun için, heykellerinden dolayı, çekmediği sıkıntı kalmadı dense yeridir. Bu olay, Aksoy’un başına gelen ilk değil, son olay da olmayacaktır şüphesiz.
1975’te Berlin’den Türkiye’ye dönerken yanında Nâzım Hikmet’in heykelini de getirince, sınır kapısından doğruca Emniyet’e götürüldü. Aynı yıl Antalya’da bir meydanda yaptığı “İşçi ve Çocuğu” adlı heykel üzerine boya atılıp parçalandı.
1994 yılında ise, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, müstehcen olduğu gerekçesiyle “Tükürürüm böyle sanatın içine” diyerek, Aksoy’un Altınpark’ta duran “Periler Ülkesi” adlı heykelini kaldırdı.
Başbakanın “ucube” diye nitelendirdiği ve yıkılması için baskı yaptığı bir dönemde, sanata ve sanatçıya verilen değer, bu sanata ilgi duyan heykel öğrencilerinin de şevkini kırmaktadır şüphesiz.
Oysa, sanatın diğer dallarında, özellikle müzisyenler ve genç sinemacıların yurtdışı başarılarından nasıl gururlanıyorsak, sanatın diğer dallarıyla uğraşan sanatçıları da destekleyip, gözetmeliyiz. Eserlerini sevsek de sevmesek de sanatına ve kişiliğine saygı duymalıyız.
Bu nedenle, Vandalizm’i körüklemenin bir alemi yok. Esas olan şudur; herkes kendini işine baksın, kendi işini yapsın. Takdiri halkındır zaten.