DEĞERLİ
okurlar.
Benim çok hoş bir dostum var.
Bir derken yanlış anlamayın.
Üç beş dostum var ama, lafın gelişi konuya bu şekilde girip, bir dostum var demiş bulunduk.
Diğer dostlarım sakın alınmasın.
Sözünü ettiğim bu dostum.
Gırgır mı gırgır.
Esprilimi esprili.
Biraz daha tarif edersem çoğunuz tanır ve hemen gülmeye başlar!
Anlayacağınız, şu günlerde giderek yaygınlaşan toplumsal travmalardan, sosyal şizofrenik durumlardan, kahkahalar atarak uzak durmak istiyorsanız, bir an önce, benim dostum gibi bir dost edinmeniz şart.
Adam ölümle gırgır geçiyor.
Geçenlerde ölümün eşiğinden döndü.
Daha da kötüsü, birkaç yarı felç olup sürünemeyecek durumlara bile düşmekten kıl payı kurtulduğundan olacak, artık her şeyi tiye alıp katıla katıla gülmekle meşgul.
Bizim yakışıklı tombik Genel Yayın Müdürümüzün hemen bu dostumu tanıdığından adım gibi eminim.
Bu tüyoyu neden verdim biliyor musunuz?
Benim bu neşe küpü dostumu benden öğrenmeye kalkmayıp Ferit beye yönelmeniz için.
Biz gene konuya dönersek.
Dostum için,
“
O gülüyorsa gülsün, biz ne diye gülelim?
”
diyorsanız.
İnanın yanılıyorsunuz.
İnanmamakta ısrar ediyorsanız, Cem Yılmaz ve benzeri sanatçıların sahne performansına bakın.
Sahnede onlar gülünce izleyenler de ister istemez gülüyor.
Yani.
İşte dostum da, sanatçı konumuna terfi etmiş gibi bir duruma büründü.
İnanın fizik olarak da Cem Yılmaz
’
dan bir farkı yok.
Tıpkısının aynısı.
Hık demiş burnundan düşmüş
”
diyeceğim de, hangisinin hangisinin burnundan düştüğünü tahmin edemedim.
Sanırım bizimkinin yaşı fazla.
Öyleyse, Cem Yılmaz bizimkinin burnundan düşmüş demektir!
“
Bizim ağa bugünlerde ne yapıyor?
”
diye soracak olursanız.
İki elinde iki bastonla oradan oraya mekik dokumakla meşgul.
Geçenlerde hastanede karşılaştım.
Nasıl eski arabalar sanayiden çıkmazsa, biz de hastane ve eczane arasında dolaşıp duruyoruz.
Aslında, benim de dostumdan farkım yok.
Hatta ben, biraz daha son durağa yaklaşanlardanım.
DEVAM EDECEK –