Ülkeyi nadasa mı bıraksak?

15 Temmuz darbe girişiminin sonrasında göz altına alınanlar için konuşuyorduk. Bir arkadaşım, 'İnşallah sonuna kadar giderler. Bu olay da, toplumsal temizlik ve ahlaklı nesiller için bir milat olur”  demişti… Nitekim, önceden...

15

Temmuz darbe girişiminin sonrasında göz altına alınanlar için konuşuyorduk. Bir arkadaşım, “İnşallah sonuna kadar giderler. Bu olay da, toplumsal temizlik ve ahlaklı nesiller için bir milat olur” demişti…
Nitekim, önceden hazırlandığı belli olan listeler, tutulan çeteleler sonucunda büyük bir “ayıklama” ve “yeniden inşa” operasyonu başladı. FETÖ çetesinin girdiği var sayılan her kurum didik didik edildi. Söyleyecek sözü olan herkes neredeyse bir konu etrafında birleşmişti: Bundan sonra kurumlarda yükselme liyakat esasına göre belirlenmeliydi…
Yani kişinin o makam için yeterliliği esas alınmalıydı. Tamam da, kurumları oluşturan halk ne olacaktı? Onlar uzaydan mı gelmişti? Eğer bu topraklar bir öğretiyi, bir inancı egemen kılmak adına yoğun bir propaganda ile kirletilmişse yalnızca kurumlar mı bundan nasibini alırdı? Kurumların yapı taşı insan değil miydi? O nasıl arınacaktı pislikten?
Nasıl bereketli ve stratejik bir toprak parçasıysa, Anadolu binyıllardır hep bir tahakküm alanı olmuş. Zor kullanıcı, 12 bin yıl öncesinin Göbekli Tepesi’nden başlayarak inancı öne alan tapınaklarla halkı yönetmeye çalışmış. Pagan olanından tutun da, semavi dinlerin öncü tapınaklarına kadar zengin bir yapı silsilesi Anadolu’yu doldurmuş. Halklar, en azından varlıklarını sürdürebilmek için, inanışları üstünden çağlar boyu kanlı hesaplaşmalara girmiş…
Yalnızca Mustafa Kemal diye birisi, çöken Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası içinden çıkıp, Anadolu insanına, “Siz ümmet değil, bireysiniz ve de laik olmalısınız” demiş. İlk kez bir lider, dini öğretiyi referans almadan devleti yönetecek kurumları oluşturmuş. Çağın modasına uygun olarak da, Türk üst kimliği ile Anadolu birliğini sağlamaya çalışmış.
Olmamış; olmasına izin vermemişler… Anadolu toprağının (insanının) dinlenmesine, nadasa bırakılmasına hiç izin verilmemiş. Kirli oyunlar, bir türlü görülemeyen hesaplaşmalar yüzünden Anadolu halkı belli bir dinginliğe hiç ulaşamamış.
İşlendiği zannedilen toprak sulanmamış, budaması yapılmamış; ayrık otları sarmış bahçeyi. Karanlık bir köşesine esrar otu ekmiş başka birisi, görmemiş tarla sahibi. İklime, toprağa uygun olmayan yabancı tohumlarla genetiği bozulmuş ürünün.
Bu ülkeye İyi Tarım Uygulamaları gerekiyor. Üretimden, hasada, tüketime giden zincirin modern uygulamalar içerdiği. Yalnızca ekonomik açıdan kârlılık ve verimliliğin gözetildiği değil, sosyal açıdan yaşanabilir, insan akıl sağlığının korunabildiği refah bir topluma erişebilmek için. Asıl ürünü yani insanı, bireyi öne alan; dogmatik, doğa üstü inanışlarla halkı yönetmeye kalkmayan bir uygulamayla…
Ülkenin nadasa bırakılmasına, yetişmiş beyin gücünün zenginliği açısından gerek yok. Yeter ki onların farkına varılsın, ülkenin kaybolan itibarını yükseltme adına devreye sokulsunlar. Devri Sabıklar yaratılmadan, alt üst oluşlar yaşanmadan; geçmişteki acı deneyimlerinin izlerinin hâlâ sürdürüldüğü “servet transferi” nin, en azından şeffaflık içereceği yeni bir ülke tasarımına, Anadolu halkı belirlenen yeni hedef doğrultusunda uyum gösterecektir. Temiz ve ahlaklı nesil ardından zaten gelir…