Türkiye'nin tapu senedi: Lozan

LOZAN anlaşması, Türk Milletinin, hür ve bağımsız yaşama iradesiyle 10 yıldır sürdürdüğü ölüm-kalım savaşının sonunda elde edebildiği bir barış anlaşmasıdır. Böylece, Mehmetçiğin kanıyla çizdiği Türk vatanının sınırları...

LOZAN

anlaşması, Türk Milletinin, hür ve bağımsız yaşama iradesiyle 10 yıldır sürdürdüğü ölüm-kalım savaşının sonunda elde edebildiği bir barış anlaşmasıdır. Böylece, Mehmetçiğin kanıyla çizdiği Türk vatanının sınırları ve yeni kurulan Türk devletinin varlığı bütün dünya tarafından kabul edilmiş, onaylanmış, vatanımızın tapusu tescillenmiştir.
Lozan'ı, bırakın hezimet olarak adlandırmayı küçümsemek bile tarihe, kurucu atalarımıza ve insanlığa karşı işlenmiş ağır bir suçtur. Lozan Türk milletinin milli iradesinin dünyaca tanınma ve saygı duyma belgesidir.
Lozan, ölümü gösterip sıtmaya razı edilenler misali milletimizin razı edildiği bir lütuf değildir; Mehmetçiğin kanıyla kazanılmış bir zaferdir. ''1920'de bize Sevr'i gösterdiler, 1923'te Lozan'a bizi razı ettiler'' demek Milli Mücadeleyi tanımamak demektir. Kim Milli Mücadeleyi tanımayabilir? Yoksa siz Ali Kemal'in, Damat Ferit'in ya da İngiliz'in eteğine sokulan hainlerin safından mısınız?

Lozan anlaşması Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapu senedidir ve hiç bir Türk'ün Lozan'ı tartışmaya açma hakkı olamaz. Lozan'ı ancak Türkiye Cumhuriyeti devletiyle barışık olmayanlar, düşman olanlar ve onu yıkmaya çalışanlar diline dolayabilir.
Lozan'ın nasıl vura vura kazanıldığını, Milli Mücadelenin nasıl oluk oluk Mehmetçik kanı akıtarak kazanıldığını yine de anlayamayanlarınız varsa, hiç olmazsa düşmanlarımızın ne dediklerine bir bakın ve kurucu atalarımızın ne büyük bir iş başardıklarını idrak ederek, en azından saygı duymasını bilin:
''Lozan'da onursuz bir barış imzaladık. Bu, İngiltere'nin şimdiye dek imzalamış olduğu anlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür.'' Sir Andrew Ryan.
İngiliz tarihçi Tynbee : ''Müttefikler, Türk ulusçularının yaklaşık tüm taleplerine boyun eğdiler. Dünya şaşılacak bir manzarayla karşılaşmıştır.''
Fransızlar için ise durum şudur: ''Hilal, Haç'a böylesine bir yenilgi darbesi indirmemiştir. Batı'nın saygınlığı toprak olmuştur ve uygarlık, barbarlığın önünde eğilmektedir...''

İngilizler için kendilerini bu kadar alçaltıcı, bu kadar utanç verici buldukları bir anlaşmayı imzalamak zorunda bırakan, Türk Milletinin milli iradesine baş eğdiren Lozan'ı hangi Türk küçümseyebilir, hangi Türk tartışabilir?
Lozan anlaşması dışında, birinci dünya savaşı ardından imzalanıp da bugün de geçerli olan hiç bir anlaşma kalmamıştır, diğer bütün anlaşmaları tarih değiştirmiştir. Çıkla ve sadece Lozan anlaşması sapasağlam ayaktadır, yaşamaktadır ve bunun bir tek sebebi vardır: Milli Mücadele ve Türk egemenliğinin gücü.
2000'li yıllarda, Türk çocukları şunu da bilmelidir: Lozan'da 3 konu tam istenilen şekle sokulamamış, barışa engel olmasını önlemek için de ara formül ile zaman içinde çözülmeye çalışılmıştır. Bunlar Hatay, boğazlar ve Musul meselesidir.
Boğazlardaki Türk egemenliği 1936 yılında Montrö anlaşmasıyla kesin olarak çözülmüştür.
Hatay konusu, diplomasiyi ve askeri gücü kullanarak, ancak bir tek kurşun atılmadan, Atatürk'ün hayatı pahasına ve Atatürk'ün sağlığında çözülmüştür.
Kurucu atalarımız Lozan'da çözemedikleri 2 önemli konuyu, adım adım güderek, ilmek ilmek örerek zaman içinde çözmeyi başarmışlardır.
Musul konusunu ise çözememişlerdir, zamanın şartları bu sorunu çözmeye izin vermemiştir. Musul meselesinin çözülmesi bugünün ve geleceğin Türk çocukları için bir sorumluluktur.
2000'li yıllarda ülkemizi yönetenlerin Lozan barış masasında oturanları küçümsemeden, onları aşağılamadan önce kendilerine bir vatan bırakan, hür ve bağımsız yaşatan bir devlet kuran kurucu atalarına, her şeyden evvel minnet borçları olduklarını hatırlamaları gerekir.
Kendilerine bırakılan mirası koruma ve geliştirme sorumluluklarını yerine getirip getirmediklerini sorgulamaları gerekir.
Lozan'ı bir zafer olarak görmeyen, zira kendisini Türkiye Cumhuriyeti devletine ve Türk kimliği aidiyetinde saymayan bir delinin aklına itibar etmek size utanç verebilir. İngiliz yazarı Shakespeare'in bir gizli Müslüman olduğunu da iddia etmektedir. Hiç bir temeli olmayan bu iddia da tamamen bir saçmalık örneğinden başka bir şey değildir. Evet, İngiliz edebiyatının en büyük yazarı Shakespeare ne kadar Müslüman ise Lozan da o kadar zafer sayılmaz.
Nihayet, Lozan barış masasında oturanları küçümseyenler, Ege denizindeki 17 Türk adasında Yunan işgaline neden seyirci kaldıklarını açıklayabilirler mi? İzmir milletvekillerinden biri, seçim sürecinde Türk adası olan Koyun adasına götüren teknesine neden Yunan bayrağı çektiğini ve Yunan gümrük kapısından neden pasaportla girip çıktığını açıklayabilir mi? Geçmişte, kurucu atalarımıza saldırarak kendi yetersizliklerinizi gizleyebileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Bir vatansever olarak soruyorum: Kurucu atalarımızı barış masasında görevlerini yapamamakla suçlayanlar ülkemizin ulusal sorunlarından bir tanesini olsun çözüme ulaştırabilmişler midir? Kıbrıs'ı ülkemizin milli davası olmaktan çıkarırken Filistin'i neden milli davamız olarak ilan ettiklerini açıklayabilirler mi? Ülkemizin hangi dış politika sorununda kaç arpa boyu ilerleme kaydettiniz de kurucu atalarımızın başarılarını küçümseyebiliyorsunuz?
Vatan toprağının Yunan işgaline seyirci kalanlar, vatandaşlarımızı vatanında mahzunlaştırıp, derin bir güvenlik endişesi ve gelecek korkusuna düşürenler, kurucu atalarımızın bir tırnağı bile olamayanlar, Lozan ve kendi geçmişimiz hakkında söz etmeden önce boğazın neden dokuz boğum olduğunu da mı bilmiyorlar?