Ne Türkiye’nin, ne de milletin nereye gittiğini bir bilen var mı?
Birileri önümüze düşmüş, kimimiz sürü mantığıyla onların peşlerine takılmış, kimimiz de, yığınların arasına sıkışıp kalmış, bir bilinmeze doğru sürüklenip gidiyoruz.
Vallahi ben, nereye gittiğimizin hala farkında değilim.
Aslında, yıllar boyu oradan oraya savrulmanın sersemliğinden bir türlü kurtulamadığımız kanısındayım.
En azından ben, düşünsel anlamda sarhoş gibiyim.
Millet olarak, nerelere doğru sürüklendiğimizi tam olarak bilen varsa beri gelsin.
Bir bilinmez derken, duyduğum kaygılarımı sıralarsam, ne demek istediğimi daha iyi ifade edeceğimi sanıyorum.
Toplum olarak, ne yaptığımızı bilmiyoruz.
Herkes birbirine potansiyel suçlu gibi bakıyor.
Kimsenin kimseye güveni yok.
Birisine yan bakmak neredeyse cinayet nedeni oldu.
İdeolojik ya da siyasi yapılanmalar, haber olup gündemde kalabilmek için, olmadık saçma sapan gerekçelere dayalı olarak, cadde ve sokakları yakıp yıkıp, güvenlik güçlerine saldırabiliyorlar.
Ülke genelinde, soygun, vurgun artık sıradan vaka haline geldi.
Sahtekarlıkları yadırgayanımız kalmadı.
Üçkağıtçılık sıradan vaka olduğu için, herkes üçkağıda gelmeme adına, defans yapmakla meşgul.
Öğrenci velileri okulları basıp öğretmenlere saldırıyor.
Hasta yakınları, hastane basıp doktorların ağzını burnunu dağıtıyor.
Siyasete ve siyasetçiye güven kalmadı.
Kimi alanlarda, bürokratlar siyasetçinin oyuncağı, kimi yerlerde de siyasetçiler kimi yapıların maşası durumunda.
At izi ile it izi ya da, yaş ile kurunun birbirine karıştığından söz edebiliriz.
Her alanda, ümmetçilik söz konusu.
Dinsel, mezhepsel ya da tarikat çizgisindeki cemaatleşmeleri çoktan solladık.
Son yıllarda, her alanda, siyasi yapılanmalarda, düşünsel açılımlara dayalı örgütlenmelerde, hatta kimi oda ve derneklerde, sivil toplum örgütlerinde bile, ümmetçi bir hiyerarşik düzen içinde cemaatleşme söz konusu.
Herkes ve de her yapı, kendine göre bir tabu yaratıp, kendi yarattığı tabuya tapınırken, herkesin de bu tabuya tapınması için savaş veriyor.
Türkiye Cumhuriyeti tarihini bırakın, taa Osmanlı’nın kuruluşundan bu yana, dinsel argümanların bu denli yoğun kullanıldığı ve inançların bu kadar istismar edildiği bir dönem olmadığına adım gibi eminim.
Bu modaya ve de istismara ben de uyarak “Allah hepimize akıl fikir ihsan eylesin” demekle yetiniyorum!