Türk'e de, Kürt'e de yazık oluyor

Geçenlerde internette gezinirken, Doğudaki eylemleri ve PKK'yı destekleyen Kürt'leri eleştiri bombardımanına tutan yorumları okurken, bir Kürt'ün bu eleştirilere dönük yanıtı dikkatimi çekti. Adını Ekrem Öztürk olarak siteye...

Geçenlerde internette gezinirken, Doğudaki eylemleri ve PKK’yı destekleyen Kürt’leri eleştiri bombardımanına tutan yorumları okurken, bir Kürt’ün bu eleştirilere dönük yanıtı dikkatimi çekti. Adını Ekrem Öztürk olarak siteye koyan kişinin gerçek adı bu mu bilmiyorum ama açıklamaları ilginç. Öztürk’ün yazdıklarını okuyunca, aklıma 1980 öncesinin Türkiye’si geldi. O yıllarda, Ülkücülerle Devrimciler okulları, kentleri, mahalleleri, cadde ve sokakları bile parsellemişler, Ülkücülerin hakim olduğu alana Devrimciler, devrimcilerin hakim olduğu yerlere de ülkücüler giremediği gibi o alanlarda bulunan herkes ister istemez, etkin olan kesimin tüm kararlarına uymak zorundaydı. Daha önce de, bu örneği vererek, doğu ve güneydoğudaki Kürt halkının, PKK’nın tutsağı haline geldiğinden dem vurarak, eğer güvenlik güçleri bu alanlara hakim olur, Kürt halkını PKK’ya karşı koruyabilirse, Kürtlerin kahir ekseriyetinin PKK’ya, KCK ve BDP’ye prim vermeyeceklerine inandığımı belirtmiştim. Bir Kürt olarak Öztürk Kürtlere dönük eleştirilerde ve suçlamalarda bulunanlara karşı aynı sitede bakın ne diyor:'CAN VE MAL GÜVENLİĞİMİZ YOK'"Bu teşhisiniz ve bu yaklaşımınız çok yanlış. Asla dediğiniz ve bildiğiniz gibi değil. Ben size bir Hakkarili Kürt olarak çok samimi bir şekilde bu meseleyi kısaca anlatayım: Devlet vatandaşın mal ve can güvenliğini sağlayamıyor. Devlet karargahına, binasına ve karakoluna çekilmiş vaziyette. Şehir merkezinde (Ana caddede) güvenliği sağlamayan bu devlet zaten kenar mahallelerde ve köylerde tamamen bitmiş. Yani bitti demekteki maksadım, isterse güvenliği sağlayabilir. Ama mevcut konsept ve yasalar devleti buralarda bitirmiş. Bunu tüm Türkiye okusun. Kenar mahalleler ve köylerde PKK cirit atıyor. PKK buralarda mahkemelerini, yargıyı, infaz sistemini, iç güvenliği vs. kurmuş vaziyette. Vatandaş etrafında, ufukta ve hiçbir şekilde devleti göremeyince ve hissedemeyince ne yapsın yani? Devleti arkasında görmeyince PKK ile çatışacak hali var mı? Devlet adeta vatandaşı terk edip PKK'nın önüne atmış. PKK, şehir merkezinde açıkça kepenkler kapatılacak, şu bu yapılacak diye bildiri dağıtıyor. Eylem yapıyor, gezip tozuyor, polisi askeri vurup mahalledeki eve sığınıyor, devlet hiçbir müdahalede bulunmuyor. Yakalamıyor ve bir uygulamada bulunamıyor. Tüm bunlar ve daha niceleri olurken halk arasındaki kanı ve oluşan psikolojik ortam şu: Devlet bitmiştir, devlet PKK ile baş edemiyor falan. Şimdi vatandaş korkusundan PKK/KCK/BDP milislerinin gazabına uğramamak için ister istemez PKK'nın tüm emirlerini yerine getirmek zorunda bırakılmıştır. Yine tüm bunlara rağmen, Hakkari’deki bugünkü cenaze mitingine katılım çok düşüktü. Olayları yapanlar PKK/BDP tarafından sevk ve idare edilen, tanıdık ve bilindik 40-50 kişilik başı boş, işsiz çocuklardan oluşuyor. Maşallah medya da 'Hakkari’de olaylar çıktı, halk kepenk kapattı' diyerek PKK'nın propagandasına yardım etmektedir. Baskıdan ve PKK'nın korkusu olmasa, yani özgür bırakılsa bu halk, ne eylem yapar, ne de kepenk kapatır. Ama tüm suç, yem olarak bu halkı PKK'nın önüne atan devletindir."TÜMÜNE KATILMIYORUM ANCAK...Tabi ki bu değerlendirmenin tümüne katılmak ve sadece devleti suçlayarak bu işin içinden çıkmak mümkün değil ama bir Kürt’ün bu yaklaşımını ciddiye almamız ve buna göre Kürt halkını PKK’nın elinden kurtarabilmek için çok daha ciddi organizasyonlara yönelmemiz gerekiyor. Hatta çok farklı yöntemlerle PKK ile mücadele edilmesi gerektiği de bir gerçek. Son yıllarda profesyonellerin ve de polisin, özellikle de özel timlerin bu alana girmeleriyle birlikte PKK’nın zor duruma düştüğünü, bu yüzden de, can havliyle çok saçma eylemlere de imza atarak, Kürt halkının da nefretini kazanmaya başladığına şahit oluyoruz. İnşallah bu PKK belasından en kısa zamanda kurtuluruz, tüm etnik unsurlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliğiyle bir arada, kardeşçe ve mutlu bir biçimde yaşarlar diyoruz.