Toplum olarak düşünüyor muyuz?

DEĞERLİokurlar, önünüze gelene sorun. 'Düşünüyor musun” diye. İstisnasız herkes bu soruyu saçma bularak güler ve 'Tabii ki düşünüyorum” diyecektir. İnsanın düşünen bir hayvan olduğu söylendiğine göre! Genelde hayvansı...

DEĞERLİ

okurlar, önünüze gelene sorun.“Düşünüyor musun” diye.İstisnasız herkes bu soruyu saçma bularak güler ve “Tabii ki düşünüyorum” diyecektir.İnsanın düşünen bir hayvan olduğu söylendiğine göre!Genelde hayvansı yanlarımız mı öne çıkıyor, yoksa düşünen insansı yönümüz mü?İnsan olarak, sahip olduğumuz düşünce yeteneği ayrıcalığımızı yeterince kullanıyor olsaydık, insanın oluşumundan bu yana “İnsanlık dışı”, “Vahşet” dediğimiz rezilliklerle sık sık yüz yüze gelmez, insanlar birbirini öldürmez, akıl almayacak kötülüklerde bulunmazlardı.Doğanın doğal dengesi acımasızlık üzerine kurulmuş, yaşam zinciri de canlılarının birbirini yemesine dayalı olduğuna göre, insan düşünce yetisini olumlu bir biçimde kullanmadığı sürece, bu acımasızlığın bir parçası olmaya devam edecek.“Bir canlının yaşama kabiliyeti; yaşama olanaklarını elde edebilme kabiliyeti ile onları aynı yaşama olanaklarına ihtiyaç duyan diğer canlıların yağmalama girişimlerinden koruyabilme kabiliyetinin toplamıdır.”Ülkemizin etrafında yaşayan topluluklar bir birini en acımasız bir biçimde asıp kesmekle meşguller.Aynı etnik kökene sahip insanlar, ya dünya görüşlerinin ve siyasi yapılanmalarının, ya dinsel ve mezhepsel farklılıklarından dolayı birbirlerini yok etmeye çalışıyorlar.Bu rezil aynı zamanda insanlık dışı savaşların çevremizde ve yakınımızda gerçekleşmesi tesadüf olabilir mi?İstisnasız hepimizin kafaları, küçük yaşlarda, birilerince bir biçimde şu ya da bu şekilde dayatılan şeylerle dolduruldu.Bize önce kim ya da kimler ulaşabildiyse, bizi istediği gibi şekillendirdi.Biz de, bize dayatılan şeyleri hiç sorgulamadan, düşünce süzgecimizden geçirmeden tümünü olduğu gibi benimseyip ezberledik.Ezberlerimiz zamanla alışkanlığa dönüşüp, yaşam biçimimizin bir parçası hatta olmazsa olmazı haline geldi.Halbuki bir kitap ya da bir düşünsel açılım, bir düşünürün kendi düşüncesini yansıtır.Okumanın, araştırmanın hatta birilerinin düşünsel yaklaşımlarını anlamaya çalışmanın amacı, farklı düşünceleri öğrenip, kavrayıp anladıktan sonra, kendimize özgü bir düşünceye sahip olmaktır.Bizi, sürü geleneğine benzer bir yapılanmanın içinde, birçok kimliklerle sarmalayıp sonra da, bu kimlikler üzerinden birbirimize düşman, hatta kanlı bıçaklı olma saçmalığı içine soktular.Bırakın dinsel, mezhepsel, etnik ve de siyasal ya da ideolojik farklılıklarla ilgili kimliklere dayalı düşmanlıkları, farklı futbol takımlarını tutma nedeniyle bile birbirimize düşman olabiliyoruz.Her tür fanatizmle iç içe geçmiş bir toplumun, huzur içinde mutlu bir biçimde yaşaması mümkün mü?Kimsenin kimseye güvenmediği, herkesin birbirine kazık atma ve kötülük yapma yarışında olduğu bir toplumsal dokuda, hala ‘Vatan, Millet, Sakarya’ edebiyatı yapmanın, milliyetçilik taslayarak başka etnik yapıları küçümsemeye, ötekileştirmeye ve bunun üzerinden üstünlük taslamaya kalkmanın inandırıcı yanı olabilir mi?Dünyalı ve insan olmayı hedeflemeyen, insanları kimliklerine göre sınıflandıran bir anlayışın, ilerici, devrimci ya da çağdaş olarak kabul edilmesi mümkün mü?