Göçebelik düzenini bırakıp, yerleşik düzene geçeli asırlar oldu ama biz hâlâ yerleşik düzenin kurallarına ayak uydurmayı öğrenemedik.
Yıl 2024...
İnsanlarımız hâlâ kent yaşamına uyum sağlayamıyor. Daha açık bir ifadeyle, uyum sağlamamak için direniyor.
Apartmanlarda, iş hanlarında, toplu çarşı merkezlerinde, komşuluk ilişkileri, törelerimizle bağdaşmayacak düzeyde...
Birlikte yaşamayı beceremiyoruz.
* * *
Toplu yaşam bir kültürdür. Köklü bir eğitimi gerektirir. Özveriyi, hoşgörüyü, karşılıklı saygıyı ama bütün bunların ötesinde de “Disiplini” gerektirir.
Ama maalesef biz bu kültürden, bu bilinçten, bu eğitimden, bu disiplinden yoksunuz.
İnsanlarımızın pek çoğu, yaşadıkları mekânlarda mutlu değil... Hırçın, kavgacı, her an patlamaya hazır barut gibi...
İnsanlarımız, hakkının/hukukunun nerede başlayıp, nerede bittiğini bilmiyor, bilen de bilmezden geliyor. Mağdur olan da “Haklı olduğunu” savunuyor, mağdur eden de...
Bu çarpık düzende herkes haklı(!), haksız olan hiç kimse yok!...
* * *
Bu saptamalar, yakın bir zamanın saptamaları da değil oysa... Yıllardır yazılıyor, yıllardır söyleniyor.
Ama sonuçta hiçbir şey değişmiyor...
Niye?...
Çünkü söylenenler lafta, yazılanlar kâğıtta kalıyor.
Çünkü söyleyen de yazan da bunun doğruluğunu savunan da düşüncelerini yaşama geçirmiyor, uygulamaya dökmüyor...
Ya da “Uygulayanlara”, “Yaşama geçirmeye çalışanlara” yardımcı olmuyor...
“Eğitimi” bir kenara itip, “Öğretime” ağırlık verdiğimiz ya da “Eğitime” gereken özeni göstermediğimiz sürece; bu karmaşa, çocuklarımızın yetişkinlik çağında da sürüp gidecek...
Bizim yaşadığımız acıları, onlar da (belki de katmerli olarak) yaşayacak.
Bir an önce ve de sağlıklı, sistemli bir biçimde, toplu yaşam kurallarının sürdürülebilir olmasına olanak sağlayacak yaptırımların yaşama geçirilmesi gerekiyor.
Bu konuda da en büyük görev belediyelerimize düşüyor.
Belediyeler, kent yaşamını kolaylaştırmak için toplu yaşam kurallarına uyan yurttaşlarını, bu kurallara uymayan yurttaşlarına karşı korumak, kollamak, onun haklarını savunmak zorundadır.
Alanya bu konuda şanslı... Çünkü Alanya’nın, bu zihniyete sahip bir belediyesi var. Dün de böyleydi, bugün de böyle…
Alanya Belediyesi’nin en büyük yaptırımlarından biri “Apartman yöneticiliği” kavramını Alanya’ya yerleştirmesi oldu.
Haaa... “Kent disiplinini” sağlamak açısından bunun semeresi alınabildi mi?...
İşte o tartışılır.
Neden?...
Çünkü “Apartman yöneticiliğinin hayata geçirilmesi” ile sorunlar bitmedi, bitmiyor.
Netice olarak “Apartman yöneticisi” dediğiniz kişi, “Göçer ruhlu, her biri deve dişi gibi yurdum insanları” karşısında, “Bir aciz kul”...
Yani?
Yani yerel yönetimler kendilerine yardımcı olmazsa, bu gariplerin yapabilecekleri hiçbir şey yok.
Ülkemiz adalet sisteminin ve adli kurumlarının hali ortada... Açılan bir dava yıllarca sürüyor. Dava neticelendiğinde, yeni yönetici bu davanın neden niçin açıldığını bile bilmiyor. Çünkü davayı açan hazret, Hakkın rahmetine kavuşmuş oluyor!...
Kaldı ki, pek çok apartman yöneticisi, “Üç kuruşluk katılım payı ya da apartman aidatı için” komşularıyla (daha da) kötü olmayı, mahkemelik olmayı (haklı olarak) doğru bulmuyor.
Sonuçta?...
Sonuçta ortaya, çatısı akan, koridorları kokan, asansörü çalışmayan, boyası badası dökülmüş, balkonları, terasları hurda deposuna, bahçesi çöplüğe dönüşmüş, bir turizm kenti için yüz karası apartmanlar, iş hanları vb. binalar ortaya çıkıyor.
* * *
Alanya’nın kanayan bir yarasını deştim. Sonuç alamadığım sürece de deşmeye, eşmeye, eşelemeye devam edeceğim.
Buradan başta Belediye Başkanımız Osman Tarık Özçelik olmak üzere tüm Belediye Meclisi üyelerine çağrıda bulunuyorum.
Alanya’daki binaların (eskisi/yenisi) yüzde doksanı sorunlu.
ESKİ YENİ AYRIMI GÖZETMEDEN, TÜM BİNALARA “ÇATI ZORUNLULUĞU” GETİRİN.
Çatıların üzerindeki güneş enerjilerinin, televizyon antenlerinin bir standardı olsun. Çatılarda tüm kat maliklerinin yararlanabileceği, tek bir çanak anteni olsun...
Çatılar demir yığınına döndü.
Üst katlarda oturanlar, akıntı nedeniyle zaten mağdur durumda iken, üstüne üstlük önüne gelen kat maliki ya da kiracı, güneş enerjisi/anten bahanesiyle, ellerinde matkap tavan deliyor.
Teras altında oturanlarla, bu katlarda oturanların halinden anlamayan, (daha doğrusu anlamazdan gelen) alt katlar, komşuları ile sürekli çatışma halinde.
Görüntü kirlilikleri bir yana, çatıların akmasına neden olan bu tür gelişi güzel monte işlemleri nedeniyle, insanlarımız huzursuz, insanlarımız mutsuz.
Kaldı ki ortada heba olan, bir ulusal servet var. Yazıktır ve günahtır.
Kangren haline gelen bu sorunlar, apartman yöneticilerinin gayretiyle, iyi niyetli kat maliklerinin çabalarıyla çözülmüyor.
Getireceğiniz standartlarla önce “Kent disiplinini” sağlayın lütfen.
“Dünya kenti” olmanın yolu, buradan geçer.