‘Title’ımı istiyorum

Çok çabuk benimsenmiş İngilizce terimlerden biri... Turizmde, günlük işleyişteki pek çok terim İngilizce kökenli ve Türkçe alternatiflerine ihtiyaç duyulmadan kullanılmaya devam ediliyor.
Bu terimlerin bazen nokta atışı anlamları varken, bazılarının anlamı derin içerikler taşıyor.
‘Title’; bazen bir kartvizitteki birkaç harftir. Ama o birkaç harfin peşinde geçen yıllar, kırılan hayaller, gurur, rekabet, hatta bazen sessiz bir ‘hak arayışı’ gizlidir.
Eskiden bu cümleyi duyan yöneticiler hemen maaş pazarlığına hazırlanırdı. Şimdi ise sadece gülümseyip, “Title tamam, ama rakam… Sonra… Bakacağız” diyorlar.

Title kelimesi genel olarak başlık, isim, unvan gibi kısa ve öz kelimelerle tanımlanabilir. Ancak sektörel düşündüğümüzde duygusal zeka devreye giriyor ve bu kelime; istemek, almak, vermek fiilleri ile kullanıldığında, beraberinde zamanlama, tecrübe, hakkaniyet, sebep, gereklilik, maddiyat, rekabet, kariyer planlaması gibi kavramları getiriyor.
Turizmde ‘title’ konusu da menüdeki açık büfe gibi oldu; herkesin önünde, herkesin gözü onda… Ama tabağa konunca bazen beklediği tadı vermiyor.

Kaptan, şef, şift lideri, barmen, belkaptan, teknik müdür, mutfak şefi, F&B müdürü, eğlence müdürü, meydan şefi, satış direktörü, genel müdür, operasyon müdürü… Her departmanın içerisindeki çeşitli kademelerden oluşan kavramlara; tesis kapasitesi, hizmet konsepti, kalite, liyakat, ekip çalışması, misafir memnuniyeti, liderlik gibi tanımlamalar da derinden eşlik ediyor.
Bu kadar çok kavramın olduğu yerde en iyi yaptığımız şey de ne yazık ki “kavram karmaşası yaratmak” oluyor.

Son dönemlerde, biraz mecburiyetten, biraz da kullanışlı olduğu için bolca kavram kargaşasına sebebiyet veren “title” konusu sıkça çıkıyor karşımıza.
Peki, bol keseden gündeme getirilen bu konunun genellikle işveren ile çalışan arasında pazarlığa dönüşmesi, içeriği doldurulmadan devreye alındığında ne derece gerçekçi ve verimli oluyor?

Çalışan eğer “eski” ise, ki artık aynı tesiste 2-3 yıl çalışmak eski olmak için yeterli görülüyor, “title zamanı geldi” diyerek talebini dile getiriyor haklı olarak. Önce bir üstüne, olmazsa genel müdüre, daha da olmazsa patrona kadar ulaştırmaya çalışıyor bu talebini. Bazen kolayca, bazen de “Her güzellik bir arada olmaz, title tamam ama rakamın bu yıl aynı…” denilerek bir vicdan muhasebesine sokulan çalışan, kariyeri ile hayat şartları arasında kişisel bir karar vermek zorunda kalabiliyor. Ya da “Burada title alma imkânım olmayacak anlaşılan” diyerek yeni ufuklara açılıyor.

Keşke sadece kıdem süreleri ya da maaş skalası yeterli olsa “title” elde edilebilmesi için ama maalesef derin bir kavram işte bu.
“Müdürüm, 5 yıldır bu oteldeyim. Hâlâ animasyon şefi olarak geçiyorum. Artık beni ‘eğlence müdürü’ yapsanız. Rakam önemli değil ama ilerisi için bunu almam lazım. Yarın bir gün başka bir tesise geçersem...”
“Canım Şefim... Eğlence müdürü dediğin; kadrosunda dansçı, sporcu, mini kulüpçü, DJ, ses-ışık uzmanı gibi 30-40 kişilik ekip çalışanı olan, bünyesinde müzisyenler barındıran, haftada en az iki müzikal, iki-üç misafir şovu sahneleyen, en az 3 dilde anons yapabilen, mikrofona hâkim, spora yatkın, tesisteki canlı müzik programlarını organize eden, ekibi ve otel departmanlarıyla koordineli temalı geceler düzenleyen tecrübe ve yetenekteki müdürdür. Yani şimdi, burada, sen, yani bizim otelde, toplam 7 kişisiniz zaten. Haftada 5 akşam dışarıdan şov alıyoruz. Bu şovlar ve canlı müzik sabit. Misafirler plaj voleybolunu kendileri organize ediyor, sizden birini bulup topu alabilirlerse tabii... Tek temalı gecemizde de folklor geliyor ve gerisini F&B ve mutfak yapıyor zaten... Tamam, kapasitemiz 1200 ama bütçe de yok. Ben şimdi seni nasıl eğlence müdürü yapayım...”

F&B’de durum daha da karışık. “Yiyecek ve İçecek Müdürlüğü”... Mutfak şeflerinin karşısında hazır ola geçtiği, menüleri belirleyen, gerektiğinde kadroya transferler gerçekleştiren, gurmelikleri bir yana kendilerine özgü tarifleri olan yiyecek içecek müdürlerinden; mutfak şefinin kepçeyle kovaladığı, mutfağa girişini yasakladığı, sadece restoran ve bar servislerinden sorumlu F&B müdürlerine ne ara geçtik? Mevcut F&B müdürleri aslında servis müdürü değiller mi? Yarı özelliğini yitirmiş bu title tam olarak hangi alanı temsil eder durumda?
Mutfak şefiyle hiç olmazsa arayı iyi tutup, güzel ekip çalışmaları sergileyen arkadaşları tenzih ediyorum tabii ki. Sanırım en akıllıca olanı bu...

Bellboy olarak başlattığım ve yıllar içerisinde sırasıyla belkaptan, resepsiyonist, şift lideri, rezervasyon sorumlusu ve ön büro müdür yardımcısı olarak başarıyla görev yapan bir arkadaşımızla sonrasında otellerimiz ayrılmıştı. Hatta ben farklı bölgelere gitmiştim. 14 yıl sonra karşılaştığımızda yine kendisini bir otelin ön büro müdür yardımcısı olarak bulduğumda şaşırmış ve kendisine; “Yıllar içerisinde tecrüben de, yabancı dillerin de çok gelişmiş. Neden ön büro müdürü olmadın? Fırsat mı olmadı? Üstlerin mi değişmedi hiç?” diye sormuştum.
“Yok, müdürüm. Bu sürede 5-6 kez ön büro müdürü değişti. Müdür ayrıldığında ilan verip yeni birini aldılar. Gelen kimse de benden iyi değildi.” demişti.
“Peki neden seni değerlendirmediler?”
“Müdürüm, sizden sonra o işler bitti. Herkes başladığı görevde sabit kalıyor. Giden olursa yerine dışarıdan alınıyor. Kadro içerisinde hazır olanlara bakılmıyor bile...”
Üzücü tabii... Üstelik bir zincirdi bulunduğu otel...

‘Title’ konusu, sektördeki dalgalanmasını bir şekilde sürdürecek belli ki.
Ben ise farklı bir durum yaşamıştım. Mesleğin duayeni, yaşça da çok büyük bir yönetici, CV’mi değerlendirirken dudağını bükerek: “28 yaşında işletme müdürü olmuşsun... Hmm... Ya bu kadar kolay mı olunuyor işletme müdürü artık? Biz yıllarımızı vermiştik...” demişti.
Bozulmuştum biraz ama diyemedim: “Aslında 26’da hazırdım, iki yıl da müdürün ayrılmasını bekledim.” diye.
Daha iyi bir cevap geldi birden aklıma: “Evet, hızlı yükseldim biraz. Ama sizin sayenizde...”
“Nasıl yani? Çalıştık mı beraber daha önce?” diye sordu.
“Yok, çalışmadık maalesef. Ama bizler sektöre geldiğimizde çoğu sistem sizler tarafından kurulmuştu zaten. Bize hızla öğrenip geliştirmek kaldı. Böylece kurulum aşamalarında vakit kaybetmedik ve yükseliş hızlı oldu biraz...”
“Çoğu sistem?”
“Yani otel içi departmanlar, işleyiş, hiyerarşi, rezervasyon, muhasebe, ön büro, gelen misafirin atları nereye bağlayacağı... ‘Han’ deniyordu değil mi sizin o ilk zamanlarda...”

O kadar zorlamadım tabii şansımı... Ama cevabım hoşuna gitmişti, e doğruluk payı da vardı... Uzun yıllar birlikte çalıştık sonra. Patronun küçük kardeşi gelip, “Açılın, biraz da ben oynayacağım” diyene kadar en azından...

‘Title’ımızı isteyelim... Doğru zamanda, içimize sindiğinde, gerekli donanımı taşıdığımızdan emin olduğumuzda...
Bunu nasıl mı anlayacağız? Öncelikle hedef edindiğimiz yeri çok iyi gözlemleyelim. Mümkünse “mekân sahibinden” rica ederek pratik yapalım sıkça...
Ve en önemlisi, yerimize bir başkasını yetiştirmekten asla imtina etmeyelim.
Ekip arkadaşlarınız yükseldikçe siz de yükselebilirsiniz. Üstleriniz ancak yeriniz doldurulacağından emin olduğunda sizin yolunuzu açacaktır.
Bu yol dışarı doğru değil, yukarı doğru olsun. Çünkü bazen yükselmek, yerinde kalmayı öğrenmekle başlar.