Üniversiteli yıllarımızda, İstanbul'da, katıldığım ülkücü eğitmen kadrosunda üniversite öğretim üyelerinden Musa Serdar Çelebi de vardı. 12 Eylül 1980 darbe sürecinde Almanya’daydı. Türk-İslam Dernekleri Federasyonu'nun kuruluşunda görev almıştı. Seminerin ilk günü herkes, Şevket Süreyya Aydemir'in üç ciltlik "Tek Adam" kitabını okuyacak denmişti. İtiraz yükseldi: "Komünistin kitabını niye okuyalım!"
“İşte, ülkücülükte bizim aradığımız budur. En doğru tespitlere ulaşmaktır. Solcular uzun süre devlet idaresinde bulundukları için arşivlere en iyi şekilde ulaşma imkânları vardı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatan en iyi kitap budur.” Türk milliyetçileri için ilmin sağı-solu yoktur. Doğru bilgiye ulaşmak esastır. İslam’da ilim, Çin’de dahi olsa git öğren! denmiştir.
Son günlerde "Turgut Gürsan'ın Antik Çağlardan Günümüze Dünya’nın Gizli Tarihi", Prof. Dr. Hikmet Tanyu'nun "Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler" kitaplarını okuma fırsatı buldum. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hakikaten tek adamlığındaki dahiliği daha iyi teyit etmiş oldum. Atatürk’e saldırıların Hilafet - Cumhuriyet tezlerinin yetersizliğini, kasıtlı olduğunu söylemek durumundayım. 9 Aralık 1917’de, İngiliz komutanı yalın ayak Kudüs, Yeruşalim’e giriyor ve azametle, “Artık Haçlı Seferi bitti” diyor. Osmanlı’nın müttefiklerinin de bu olayı kutladığı yazılmaktadır.
İstanbul; Meşrutiyet, İttihat ve Terakki, Jön Türk hareketleri, hürriyet, özgürlük, eşitlik derken aynı anda işgal edilmiş, Balkanlar’da, Kafkaslar’da saldırılar başlatılmıştır. Araplar ayaklanmıştır, Mekke Şerifi Hüseyin’in Siyonizm’e hizmet için oğullarının Türk ordusunu sırtından vurması ve Anadolu’yu paylaşım girişimleri önünde padişahın kıskıvrak etrafı çevrilmiştir. Selçuklular’da görüldüğü gibi, Osmanlı sülalesi iktidardan düşerken başlatılan Büyük Taarruz başkentin yolunu Ankara’ya açmıştır. Halife Vahdettin’i çıkmaza sürükleyen nedenler karşısında “Ya istiklal, ya ölüm!” parolası Atatürk'ü tek adamlık dâhiliğine yükseltmektedir. Osmanlı ile Cumhuriyeti çarpıştırmak cehaletten değilse hainliktendir.
yüzyıl sonrası, 22 Ağustos 1922, Büyük Taarruza kadar, Osmanlı İmparatorluğu ve padişahların içine düştüğü vahim durum, küresel güç ve işbirlikçilerinin niyetlerini, ideallerini, hedeflerini çok iyi tahlil etmek gerekmektedir. Osmanlı toprakları Siyonist kültürün baskı ve kıskacı altındadır. İmparatorluğun dağıtılması için küresel ittifak hâlindedir. Meclis-i Mebusan'ı saran Siyonist ve rüşvetçilerin yardımıyla koparılan tavizler, kurulan zararlı cemiyetler hızla yayılmıştır. Felaketin farkına varan padişahın direnci ayaklanma ve işgalleri önlemeye yetmemiştir. Osmanlı halifeleri her türlü tuzağa rağmen dünyaya dağıtılmış ve soy kıyımına uğratılan Yahudileri kabul etmiştir. Kudüs, kutsal topraklar dahil herhangi bir yerde toplu yerleşimine izin vermemekte direnmişler, imparatorluğun dağılmasını önleyememişlerdir.
19 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a gökten zembille inmemiştir. İstanbul, İngiliz işgalindedir. 16 Mayıs 1919’da, İstanbul Hükümeti kararıyla Anadolu’ya görevli gönderilmiştir. Sonraki süreçler masa başı taktik ve cephe savaşları sırrıdır. Hilafet ve saltanat, 1. Dünya Savaşı çıkartılıp İsrail Devleti’nin kurulması için çökertilmiştir. 1700’lerden 1948'e, İsrail Devleti kuruluncaya kadar devam eden işgal girişimleri halen devam etmektedir. Siyasetteki çekişmenin sinir uçlarını iyi tahlil etmek gerekir.
Tarihin akışı içinde illegal aşırı sol örgütler Atatürk’e “Burjuva Kemal”; illegal aşırı sağ da “Beton Kemal” söylemleriyle hakaret etmekte, şuursuzca, rastgele anıt ve büstlerine saldırmışlardır. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılmıştır. Halife Sultan Vahdettin Sevr Antlaşması’nı onaylamadan, sümen altı yapmış, yeni rejimde iki başlılık olmasın diye, 16-17 Kasım 1922 gecesi, İstanbul’u İngiliz gemisiyle terk etmiştir. Halife Vahdettin’le Atatürk arasında sürtüşme, ihtilaf yoktur. Türk tarihi bir bütündür. Atatürk’e husumetin nedeni “Türk Milliyetçiliğini” esas almasıdır.
Yıl 2024, Türkiye Yüzyılı, hâlen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhundan ürkenler, hayalinden korkanlar vardır. Çünkü Atatürk, bir bedenden ileride bir ruh, bir ordudur. Anadolu halkı ve Türk milletinin istiklal ve istikbal ordusudur. Naciz vücudu elbet toprak olacaktı ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacak ve yaşatılacaktır. Yeni bir Türk mucizesi daha elbet doğacaktır!
Son günlerde Türk Akademisi, Türk Devletler Teşkilatı'nın kurduğu Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu’nun 34 harften oluşan ortak Türk alfabesi üzerinde uzlaştığını duyurması verimli bir gelişmedir. İçimizde Türk gibi görünüp de Türklüğü silmek isteyenlerin psikolojik baskılarına boyun eğilmemelidir. Atatürk düşmanlığı ihanetiyle Türkiye düşmanlarına fırsat verilmemelidir. Ne mutlu Türk’üm!