YİNELEMEYE
gerek yok, turistin neden gelmediğini biliyoruz. Acentelerin ya da otelcinin Avrupa’daki muhatapları, özellikle birebir sohbetlerinde soruna üçüncü tekil şahıs üstünden yaklaşıyor…
Bu durumda, umarsızca tanıtım atağına geçmekten başka çare yok… Dünyanın kapmak için can attığı Alman konuğu, bir şeylere güveniyor olmalıyız ki ters yüz ettik. Daha dün, “Soçi’de gelişen turizmin, fiyat kıran Türkiye ve Mısır tarafından engellenmemesi için önlem alınmalıdır” şeklindeki, Rusya’dan düşen haberler de mide bulandırıyor…
Turizm bakanı başını Doğu'ya çevirerek, bu anlamda bir geziye çıktı. Gittiği İran fuarında, ondan değil ama sektör temsilcilerinden, hem uçuşlar hem de İranlının Türkiye tercihi konusunda olumsuz haberler geliyor… Bakan “one munite” lik mesafedeki yeni dost (!) İsrail’den sonra Filistin’e geçti. Çıkmadık candan ümit kesilmez misali!
Bu ahval ve şerait içinde (şeriat değil!) yapılması gerekenin, kendi göbek bağını kesmek olduğu yabancı otoritelerce belirtiliyor. Yani bölgesel tanıtımını, gerçek değerlerinle yapman öğütleniyor…
Lafı eğip bükmeden, olmayanı cilalamadan, örneğin Alanya şehrinin enerjisini bir tanıtım ögesi olarak kullansak diyorum… Alanya’nın, Akdeniz Rivierası olmasına karşın, aldığı göçlerle tipik bir Anadolu yerleşimini de yansıttığını; asla bir “citta slow” (sakin şehir) değil ama her durumda canlılığını koruyan, hareketli bir destinasyon olduğunu hatırlatarak…
Hiç çekinmeden; bir kırsal yaşam alışkanlığı olarak düğünlerin, sünnetlerin korna çalınarak, davul zurna eşliğinde kutlandığı; asker uğurlamalarında araç trafiğinin kesilerek yolda göbek atıldığı görüntülere yer vererek… Bunun fotografik bir öğe olduğunu hatırlatarak…
Ama gürültüden kaynaklanan; egzozu bozuk motosiklet; çaldığı müziğin desibeli, ruhsatı denetlenmeyen meskun mahaldeki işletmelerin saçtığı enerjiye yer vermeyerek… Farkındaysanız, “tümden yasaklayarak” diyemiyorum!
Gençlerin gözlerindeki ışıltı yansıtılmalı… Hafif kirli sakallı yakışıklı üniversiteli gençten, artık türban kullanma yaşı 12-13’lere düşmüş, gittikçe şehirli olan şipşirin genç kızlara dek uzayan görüntülerle…
Turistik dükkan önlerindeki komisyonla çalışan çığırtkanların zekice laf atanları değerlendirilmeli! Garsonların masa şovları, bar üstünde dans eden görüntüleri de ilginç olabilir. Pazar yerlerinde malını yöresel dille pazarlayan köylü keza… Artık, dedikleri nasıl tercüme edilebilirse!
Türkiye’nin içinden geçtiği durumdan bağımsız olarak, her koşulda atılabilen kahkahalara yer verilen; yürüyüşlerin, demokratik eylemlerin gösterildiği; şehirde neredeyse hiç eksik olmayan, birbirinden farklı aktivitelerin yansıtıldığı tanıtım araçları…
İlle de güneşin parlaklığı, ısısının yaydığı enerji… Onun şavkıyla yollara düşen, yüzü gülmeye başlayan insanlar… Nergis’in kokusunu paketleyebilmenin olanağı yok ama ondan sonra sıranın portakal çiçeğine geleceğini gösteren görseller… Şehir içinde yeterince narenciye ağacı olmasa da…
Şehrin yaydığı ama şehirlinin gündelik dertleri yüzünden farkında olmadığı enerjinin bir sinerjiye yani uyumlu bir güce dönmesi bugünlerin Türkiye’sinde ne yazık ki pek olanaklı görünmüyor. Hiç olmazsa şehre gelmesi beklenen konukları, bu yolla etkilemeyi denesek? “Battı balık yan gider” misali!