Gelecek yıl devreye girmesi planlanan Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES), milyonlarca çalışanı ilgilendiriyor. Uzmanlara göre sistem, işçilerin gelirlerinin özel fonlara aktarılması riski ile karşı karşıya kalma endişesi taşıyor.
Türkiye'de emekliler uzun yıllar prim ödemelerine rağmen aldıkları maaşlarla geçinmekte zorlanıyor.
En düşük emekli aylığı Temmuz 2025'te 16 bin 881 TL'ye çıktı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi'ne (DİSK-AR) göre ise yılın ilk yarısında ortalama emekli aylığı 17 bin 252 TL’de kaldı. Buna karşılık net asgari ücret 22 bin 105 TL iken, açlık sınırı Temmuz itibarıyla 28 bin TL'nin üzerinde.
Uzun vadeli sigorta kolları için çalışanlardan maaşlarının yüzde 9'u, işverenlerden ise yüzde 11'i kesiliyor. Böylece toplamda yüzde 20 prim ödeniyor. Buna rağmen emeklilikte alınan maaş çoğu zaman asgari ücretin altında kalıyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre Haziran 2025 itibarıyla Türkiye'de 26 milyonun üzerinde aktif sigortalı çalışan bulunuyor. İşte bu tablo içinde, hükümetin yeni Orta Vadeli Program'da (OVP) gündeme getirdiği TES milyonlarca çalışanı yakından ilgilendiriyor.
Çalışanların maaşlarından ayrıca yapılacak kesintilerle oluşturulacak fon, emeklilikte ek bir gelir kaynağı sağlamayı hedefliyor. Ancak uzmanlara göre sistem, emeklilik hakkını güçlendirmek yerine mevcut gelirlerden özel fonlara kaynak aktarılması riskini taşıyor. Söz konusu durumun yaşanmaması için gerekli yasal düzenlemelerin içinde bunu engelleyecek hükümlerin bulunması gerektiği belirtiliyor.
OVP’de yeniden gündeme geldi
Hafta başında açıklanan Orta Vadeli Program'da TES başlığı öne çıktı. Programda Otomatik Katılım Sistemi'nin (OKS) işveren katkısı da eklenerek ikinci basamak emeklilik sistemine dönüştürülmesi öngörülüyor. Hedef olarak sistemin 2026'nın ikinci çeyreğinde hayata geçirilmesi planlanıyor.
Bu hedef aslında yeni değil. TES uzun süredir kamu politikası belgelerinde yer alıyor. 2011'deki "Hedef 2023" programında, 10., 11. ve 12. Kalkınma Planlarında farklı biçimlerde vurgulandı.
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) 2001 yılından bu yana Türkiye'de uygulanıyor. 2017'de otomatik katılım uygulamasıyla çalışanlar sisteme dahil edilmeye başlandı. BES'te çalışanlar maaşlarından belirli oranda kesinti yapıyor, devlet de yüzde 30 oranında katkı sağlıyor. Katılımcılar sistemde kalmayı sürdürdüklerinde bu birikimlerini emeklilikte toplu olarak ya da maaş şeklinde alabiliyor. TES’in ise BES'in bir adım ötesine geçerek işveren katkısını da içermesi ve çalışanlar için daha zorunlu hale gelmesi hedefleniyor.
Tamamlayıcı emeklilik sisteminin bu adımı, kamusal sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi yönünde bir eğilim olarak görülüyor. “Bireysel emeklilik (BES) zaten bu sürecin bir parçasıydı. Şimdi bir de tamamlayıcı sosyal güvenlik sistemiyle insanları buna mecbur bırakarak, SGK tarafından ödenen emeklilik maaşının daha da azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması girişimi olarak değerlendirmek gerekir.”
Kıdem tazminatı endişesi
TES'in en tartışmalı yönlerinden biri kıdem tazminatıyla ilişkisi. Uzman değerlendirmelerine göre, sistemin finansman kaynağı olarak kıdem tazminatına yönelme ihtimali öne çıkıyor. Bu da kıdem tazminatının bireysel fona dönüştürülerek işçiler açısından sağladığı toplu güvenceyi zayıflatabileceği endişesini beraberinde getiriyor.
Emeklilik sisteminin bu şekilde kurgulanmasının işçilerden şirketlere doğru bir kaynak transferi yaratacağı ifade ediliyor. Bugün emekçilerin çok büyük bir kısmı asgari ücret civarında, açlık sınırı seviyesinde çalışıyor. Şimdi bir de bunun içerisinden tamamlayıcı emeklilik primi ödeyecekler. Bu aslında aynı zamanda bir servet transferi. Emekçinin cebindeki para sigorta şirketlerine aktarılmış olacak.
Emeklilik bir sosyal hak olmaktan çıkıyor
TES'in, emekliliği bir sosyal hak olmaktan çıkarıp yatırım aracına dönüştüreceği vurgulanıyor. Yaşlılık sigortasının amacı çalışılamayacak dönemde güvence sağlamak. Ancak fonlar şirketlere devredildiğinde bu işlev kayboluyor:
“Yaşlılık sigortası risklere karşı güvence içindir. Ama fonlar şirketlere devredildiğinde borsada kaybedilebilir. Şili'de, ABD'de örneklerini gördük; fonlar battığında yurttaşların elinde hiçbir şey kalmadı. Bu nedenle yasal düzenleme aşamasında vatandaşların konuyu dikkatle takip etmeleri gerekir; aksi takdirde mevcut kazanımlarını da kaybetme riski taşırlar.”
Böyle bir sistemin sosyal güvenlikten çok yatırım mantığıyla işlediği, kriz dönemlerinde devletin bu fonları kurtarmak için devreye girmesi halinde kamunun kaynaklarının yeniden özel sektöre aktarılması anlamına geleceği belirtiliyor.
SGK giderleri tartışması
Hükümet, TES’i gerekçelendirirken sık sık SGK'nın artan giderlerini öne sürüyor. Ancak bu argümanın gerçeği tam yansıtmadığı ifade ediliyor. Asıl sorunun ücretlerin düşük olması ve işverenlerden primlerin tam olarak toplanmaması olduğu belirtiliyor. Eğer primler hakkıyla toplansa ve ücretler gerçekçi düzeyde olsa, SGK'nın finansmanında bir problem kalmayacağı vurgulanıyor.
SGK verilerine göre Haziran 2025 itibarıyla 26 milyonun üzerinde aktif sigortalı, 16 milyon civarında emekli ve aylık/gelir alan bulunuyor. DİSK-AR'ın Temmuz 2025 raporuna göre 2024 yıl sonu itibarıyla aktif/pasif oranı, Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kapsamında çalışanlar hariç 1,61; dahil edildiğinde ise 1,75 olarak hesaplandı. SGDP, emekli olduktan sonra çalışmaya devam edenlerden kesilen sosyal güvenlik primini ifade ediyor.
Bu veriler, Türkiye'de her bir emeklinin maaşının yaklaşık 1,6 ila 1,7 çalışan tarafından karşılandığını ortaya koyuyor. Aynı rapora göre Avrupa ülkelerinde ortalama aktif/pasif oranı 1,5 düzeyinde. Almanya'da oran 1,7; Fransa'da 1,3; İtalya'da ise 1,3 seviyesinde. Türkiye'nin oranı bu açıdan Avrupa ortalamasının üzerinde yer alıyor. Bu tablo, “Türkiye'de emekli sayısı çok fazla, sistem Avrupa'ya göre daha olumsuz durumda” iddialarını desteklemiyor.
Kamuoyuna ikinci emekli aylığı olarak sunulan TES’in mevcut prim düzeyleriyle tam bir ikinci maaş sağlaması da uzmanlara göre teknik olarak mümkün görünmüyor. Sistemin emeklilik döneminde sınırlı bir ek gelir unsuru oluşturabileceği, ancak kamusal sosyal güvenlik sistemini güçlendirmeyeceği belirtiliyor.
TES, 1980'lerden bu yana uygulanan neoliberal politikaların bir uzantısı olarak değerlendiriliyor.
“12 Eylül sonrasında sosyal güvenlik ‘kara delik’ olarak hedefe kondu. O günden bu yana IMF, Dünya Bankası ve şirketler sosyal güvenlik harcamalarına göz dikti. Bugün tamamlayıcı emeklilik de bu çizginin bir parçası olarak görülmeli.”
TES’in kamusal sosyal güvenlik sistemini güçlendirmek yerine kısmen özelleştirme ve piyasalaştırma etkisi yaratabileceği, buna karşılık çözüm olarak bütçeden sosyal güvenliğe daha fazla kaynak ayrılması, kayıt dışı istihdamın azaltılması ve işveren teşviklerinin gözden geçirilmesi gerektiği ifade ediliyor.