Bir kadın çok sevmişti. Başkası gibi değildir bu yüzden Âşık olur. Göz rengi, elleri, dişleri belki de ten rengiydi ilgisini çeken. Sonra kişisel özelliklerine takılır kafası; kahkahası, duruşu ya da bakışı, ciddiyeti hoşuna gitmeye başlar.
Evet, o başkaları gibi değildir. Kadının ‘’ sevdiği adam olur ’’ Kadın sevmeye başladı mı kendini kaybeder. Tam sever… Sevdiği erkeğin hayatını ele geçirmeye başlar. Başlangıçta erkek için de hoş bir durumdur bu. Üstünü başını toparlayan, evini çekip çeviren, önüne düzenli olarak yemekler koyan, kusursuz bir huzur sunan kadının bu sahiplenmesi muhteşem gelir erkeğe. "Seni çok seviyorum" diyen, hastayken ateşine bakan, bir demet çiçekle çıkıp gelen, gün içinde arayıp soran erkeğin bu ekonomik sevme stili karşısında "sevmeyi" abartır kadın. Önce odasını düzenler kadın sonra kafasında ki yıllık planları değiştirir. Arkadaş ilişkilerini düzenlemeye devam eder. Mutfakta ki birikmiş bulaşıkları temizler ve erkeğin cep telefonunda ki rehberler de temizlenir.
Her iki tarafta taviz vermiştir birbirlerine. Erkek artık o sıra dışı güzellikten rahatsız olmaya başlamıştır. En azından sac renginin daha normal, tırnaklarında ki ojeden, pantolonların bol olması, etek boyu, Mesai saatlerin, iş başarılarını, arkadaş çevresinde ki bekâr ve dul bayanların olmamasını ister.
Kısa kısa küslükler, uzun uzun suskunluğa dönüşür. Suskunluklar küçük tartışmalara neden olur. "Neden herkes sıradan bir huzur yaşarken bu ilişkide sıra dışı bir bozukluk var" sorusu hep havadadır artık. İki tarafında o olağan üstü ve farklılık kaybolur ve büyük kavgalara yer verilecek sebep bulmaya başlanmıştır. Dövüşürler, didişirler ve dışarıya kaçarlar.
Sonrası mı? Sonrası hepimizin bilindiği hikâye sevmenin belirli bir zamanı ve ölçümü yok biliyorum.
Bence; ‘oydu, buydu, şuydu’ onları kaldırıp atmak… O bilinmeyen taşları yerinden kaldırmalı ve delilik yapmanın zamanı…
Bir daha kimsenin hayatını ele geçirmeye kalkmadan sevmeyi öğrenmenin zamanı… Mutlu hafta sonları