Stres iş başında, peki bizler?

NE yazmalı, ne yazmalı…  Acaba bu hafta köşemde ne yazmalıyım, hangi konuya değinmeliyim? Stres… Evet harika bir konu. Sonuçta son yıllarda genç–yaşlı, öğretmen–öğrenci, çocuk–ebeveyn, çalışan–işsiz, başarılı–başarısız,...

NE yazmalı, ne yazmalı… 
Acaba bu hafta köşemde ne yazmalıyım, hangi konuya değinmeliyim?
Stres… Evet harika bir konu. Sonuçta son yıllarda genç–yaşlı, öğretmen–öğrenci, çocuk–ebeveyn, çalışan–işsiz, başarılı–başarısız, beyaz yaka–mavi yaka demeden herkes için geçerli olan nadir kavramlardan birisi.
Peki, stres konusunu nasıl anlatmak lazım? Klişe olmayan, okuyucuyu anında içine çekecek ve sonuna kadar tam odaklı, yüksek konsantrasyonlu şekilde okumaya devam etmesine yardımcı olacak hangi sihirli kelimeleri peş peşe kullanmalı? Sarı sayfalardaki uzun cümlelerden değil de ilgi çekici, akılda kalıcı, daha anlaşılır ve daha uygulanabilir cümlelerden olsun diye konuyu nasıl örneklendirmeli? Konu herkese hitap ediyor da ya örnekler herkese hitap etmezse… 
İşte bu düşünce akışı stresin ayak sesleri aslında. Adım adım yaklaştığının büyük göstergeleri. Okuduğunuzda sadece benimle ilgiliymiş gibi gelse de kulağınıza, aslında yaptığınız işlerle ilgili benzer düşünce akışlarının sizlerin de başına geldiğini biliyorum. Çünkü stresin büyük kısmı gündelik hayattaki ufak tefek sorunlarla birlikte ortaya çıkıyor. Yani kişi kendi kendine yarattığı stresi yaşıyor. Kendimiz dışında da birçok durum var stres yaşamamıza sebep olan: Boşanma, eşlerden birinin ölümü, sınavlar, şehir, iş ya da okul değişikliği, doğal afetler, emeklilik, savaş, çatışmalar, aileye yeni üyenin katılması gibi. Yani stres yaşamamıza sebep olan birçok sebep var aslında. 
Stres faktörleri ile karşılaştığımızda ortaya çıkan stres… İşte o başka türlü bir şey… Sanki sizi içine çeken ve kurtulmanızın asla mümkün olmadığı bir girdap; sanki korkularla, mutsuzluklarla dolu, asla uyanamayacağınız büyük bir kabus; sanki sürekli ensenizde ve daima kulağınıza olumsuzlukları fısıldayan sesin sahibi. Bunlar şu anlama geliyor: İster nispeten/az oranda maruz kalmış olun strese, isterseniz stresin derin ve karanlık sularında boğulmuş olun fiziksel, zihinsel, duygusal, mental birçok açıdan stres belirtileri yaşamışsınız. Çoğu zaman uykusuz geçen geceler, boğazdaki düğümlenmeler, nefes alıp-vermekte zorlanmalar, sonu gelmeyen olumsuz düşünceler ve karamsarlık duyguları, vücudun her bir noktasındaki gerilim hissi, kafa karışıklığı, unutkanlık, odaklanamama, sinsi baş ağrıları, insanı bıktıran mide bulantıları, bir bardak suyu bile elinde tutmaya izin vermeyen el titremeleri ve daha birçok belirti.
Stres sanki en büyük düşmanımız gibi duruyor tabloya bu açıdan bakınca. Oysaki ben size stresin gerçek yüzünü göstermek istiyorum. Aslında stres, beyni “üzülmemek için temkinli ve tedbirli ol; geç kalmadan harekete geç” şeklinde içsel bir yaklaşımla uyararak, stres yaşayanları korumak için elinden geldiğince çabalar. Stresin amacı etrafımızdaki büyüklü küçüklü birçok tehlikenin var olduğunu ve işimizi bitirmek için bu tehlikelerin bizlere pusu kurduğunu unutmamamızı ve kendimizi bu tehlikelerden korumamızı sağlamaktır.
Sorun da işe tam olarak buradan kaynaklanıyor. Her köşe başında tehlikelerin var olduğu eski insanlık döneminde bu durum hayatta kalmak için koruyucu bir özellikken, günümüzde ne yazık ki bu şekilde işlevini devam ettiremiyor. Çünkü günümüz dünyasının modern insanları olan bizler, gerçekten tehlike içermeyen, yaşamımız için risk oluşturmayan durumları, sanki öyleymiş gibi algılayarak her zaman ve her yerde stres mekanizmamızı tetikliyoruz. Hatta o kadar çok tetikliyoruz ki hiç kapanmıyor artık bu mekanizma. Yani stresi kronikleştirerek, aslında yaşam kaynağı olarak ortaya çıkan yapının gerilim kaynağı olarak işbaşına geçmesine sebep oluyoruz.
Madem stres artık işbaşında, huzura kavuşmak isteyen stres yaşayanlarının stresle baş edebilmesi önemlidir. Bir sonraki yazımda bu konuyu ele alacağım.
Görüşmek dileğiyle…