BUNDAN yıllar önce, Alanya Gazeteciler Cemiyeti’nin organizesiyle, Antalya’daki bir meslek içi eğitim programına katılmıştım.
2000’li yılların başıydı.
Toplam üç gün sürecek programa her biri kendi alanında isim yapmış önemli Bab-ı Ali gazetecileri de katılacaktı.
Onlardan biri de, şimdilerde NTV’nin siyaset danışmanlığını yapan, Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır’dı.
Programın ilk günü, kafamdaki birkaç soruya yanıt bulabilmek umuduyla akşam yemeğinde direkt gidip Ruşen Çakır’ın yanına oturuverdim.
Masadaki meslektaşlarımın heyecanlı sorularını bütün samimiyeti ve içtenliğiyle yanıtlıyor, hiç kimseyi boş çevirmiyordu.
Bir süre sonra sıra bana geldi.
Kendimi tanıttıktan sonra hiç düşünmeden soruyu patlatıverdim: “Ruşen Bey, Mel Gibson’un başrolde oynayıp yönettiği Cesur Yürek filmini izlediniz mi?”
Şaşırdı. “Bunun gazetecilikle ne alakası var?” der gibi bir ifadeyle yüzüme baktı.
Suç onun değildi.
Sadece, benim, hayatın gerçeklerini filmler aracılığıyla algılayan ve yorumlayan amatör bir Sinefil olduğumu bilmiyordu.
Devam ettim.
“Bilirsiniz. Filmlerin temel beslenme kaynağı, başrole yerleştirilen kadın, erkek ya da toplulukla kendinizi özdeştirmenizi sağlamaktır. Sözünü ettiğim bu film dünya çapında ve Türkiye’de büyük ilgi gördü. Filmde, üzerinden güneşin hiç batmadığı Büyük Britanya İmparatorluğu’na karşı sözde haklı sebeplerle savaşan bir İskoç grubu ve başrolde grubun lideri, Mel Gibson’un canlandırdığı William Wallace vardı.”
Masadaki herkes, benim konuyu nasıl olup da gazetecilikten alıp bol Oscar’lı bir Amerikan filmine getirdiğime şaşırmış ifadelerle bana bakıyordu.
Amacıma ulaşmak için sonunu getirmeliydim, ısrarla devam ettim.
“Bu filmde, izleyicinin bilinçaltına, İskoç’ların ne kadar iyi ve davalarında ne kadar haklı oldukları, İngiltere Krallığı’nın ise ne kadar zulmedici olduğu anlatılıyordu. Sizce bu filmin konusu ve anlatmak istedikleri Türkiye’nin şu anki konjonktürel yapısına uygun mudur? Korkum, filmi izlerken bilinçaltımızla başrol oyuncusunun yanında yer alırsak, ileride gerçek yaşamdaki başka sözde başrol oyuncularına hak verme zorunluluğu hisseder miyiz?”
Ruşen Çakır yüzüme dikkatlice baktı, ne demek istediğimi anlamış olacak ki, kulağıma eğilip, “Bu yaşta böyle şeyler düşünme genç arkadaş. Yoksa sağlığın bozulur” deyiverdi.
Sonra, aramızda derin bir sessizlik oluştu.
Üç gün boyunca bir daha hiç konuşmadık.
Bu arada, o tarihten bu yana benim sağlığımda herhangi bir değişiklik olmadı ama Türkiye’nin, özellikle ülkenin Güneydoğusu’nun sağlığı bir hayli bozuldu.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin senaryosunu yazıp sahneye koyduğu konuşulan ABD’nin en önemli ihraç mallarından biri olan bu filmle olmadı elbette bunlar.
Ama eminim, çorbada tuzu vardır.
Cesur Yürek filminde, bilinçaltımızla yanında durduğumuz, fırsat verilse beraber kılıç sallayıp üç beş kötü (!) İngiliz askeri öldürme noktasına getirildiğimiz, haksızlığa karşı mücadele verdiği için filmin sonundaki giyotin sahnesinde bile gözlerimizi yaşartıp bizi tarifi imkansız acılara gark eden William Wallace’ların çakmaları, şimdi ABD’nin yazdığı senaryo icabı Türkiye’de rol alıyorlar. Hem de yıllardır.
Onların sözde temsilcileri ise şimdi Meclis’imizde bizi temsil edecekler.
Kaderin cilvesi olsa gerek, Ulu Önder Atatürk’ün, açıldığı günü çocuklara milli bayram olarak armağan ettiği Meclis’te, şimdi eli kanlı çocuk katillerinin izdüşümleri yer alacak.
Ne kadar acı, değil mi?
Elleri kanlı, bebek, asker ve polis katili sözde kahramanlar, tıpkı o filmdeki bir avuç masum İskoçlu kılığına sokulup, yıllardır bütün dünyaya, bir süredir de bize yedirilmeye çalışılıyor.
Ne deniliyordu, bir dönem çok meşhur olan fındık kampanyası reklamının sonunda…
“Tabi yersen!”
Alanya CHP’de
iç hesaplaşma!
12 HAZİRAN 2011 Genel Seçimleri’nin ardından iki hafta geçti ancak seçim sonuçlarına göre Alanya’da üçüncü parti olan CHP’ye tam bir sessizlik hakim. CHP’nin Alanya’daki önemli isimleri olarak sayılabilecek Mevlüt Güven, Raif Karagöz, Hayati Bora, Bülent Kandemir, Hüseyin Arıkan ve Osman Özcan gibi isimlerin, seçimden sonra parti bürosuna dahi uğramamaları ise dikkat çekiyor. Seçim sürecinde, özellikle aday adayı oldukları dönemde her gün CHP İlçe Teşkilatı bürosuna gelerek partililerle görüşen, ancak aday listelerinin açıklandığı 11 Nisan tarihinden bu yana bir kez olsun partiye uğramayan bu isimlerin, kendi aralarında kulis çalışması yaptıkları ve önümüzdeki günlerde CHP İlçe Başkanı Şevki Türktaş başta olmak üzere yönetimin tamamıyla masaya oturacakları ileri sürülüyor. Bir dönem merkez sağın değişmez partisi olan ANAP’ın uzun yıllar ilçe başkanı olan Şevki Türktaş’a geçtiğimiz yıl CHP’yi teslim eden bu isimlerin, alınan sonuçlar hakkında Türktaş ve yönetiminden bilgi alacakları da edinilen bilgiler arasında.