ATALARIMIZ
, "İnsan ne çekerse dilinden çeker” derken, “Çok laf yalansız ve hatasız, çok mal da haramsız olmaz" demişler.
Burada “Hatasız” sözcüğünü etkili olsun diye ben ekledim.
“Söz gümüş, sükut altındır” sözüne karşılık da, Sadi, “Ey be gafil. Aç şu kepenkleri bakalım. Çerçi misin, kuyumcu mu?” dedikten sonra, “Doğrusu, konuşulacak yerde konuşmak, susulacak yerde susmak” diyerek konuyu noktalamış.
Yani...
Bizim siyasetçiler, özellikle de Cumhurbaşkanımız sürekli konuşuyor.
Konuşmaktan, konuşmaya vakit ayırmaktan, Başbakanlığının ilk dönemlerinde yani çıraklığındaki gibi düşünmeye ve ülkeyi doğru dürüst yönetmeye vakit bulamıyor.
Geçmişte sadece yürütmenin başı Başbakandı.
Bugün öyle mi?
Bugün, hukuken olmasa da fiilen hem partili Cumhurbaşkanı olarak AKP’yi, hem yürütmenin başı gibi tüm icraatları organize etmekle uğraşırken, hem de Cumhurbaşkanlığını yürütmeye çalışıyor.
Yani...
İki koltukta üç beş Diyarbakır karpuzunu bir arada taşıma gayretinde.
Karpuzlar iri olduğundan, kimi koltuğundan kayıp düşüyor.
Bu kadar önemli kararların ve icraatların tek söz sahibi konumunda olunca, dalkavuklar ordusunun şakşaklamasıyla, ister istemez egosu tavan yapıp patlama noktasına gelebiliyor.
Hamasi çıkışları, anlamsız yiğitlenmeleri, dünyaya meydan okurcasına bir tavır içine girmesi yüzünden dünyada doğru dürüst bir dostumuz kalmadı.
Rahmetli Ecevit, “Bu düzen değişmelidir” diye diye neredeyse tek başına iktidar oluyordu.
Sanırım Erdoğan da rahmetli Ecevit'e özenip Türkiye’nin düzenini de sollayarak, “Dünyaya hakim olan düzen değişmelidir” demeye başladı.
Türkiye bunca sorunla uğraşırken, Türkiye’yi düzeltmeyi bırakıp dünyayı düzeltmeye kalkmanın mantığını bizim anlamamız çok zor.
Bunu anlasa anlasa ancak Erdoğan gibi birisi anlayabilir.
"Dünya düzeni" diye eleştirdiği, Birleşmiş Milletler'in yapısı.
Bu yapının sağlıklı ve adil bir yapı olmadığını dünya biliyor.
Ama dünyada etkin olan beş daimi üyeye karşı çıkıp bu düzeni yıkmak mümkün mü?
Bu beş dev; ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin.
Bunlardan birisi bir kararı veto ettiğinde, karar kadük kalıyor.
Bu beş devin elinde bu veto silahı varken, bizim başımıza da bunca bela sarılmışken, bu devlerin tümüne rest çekmek Donkişot'luk değil de ne?
Filistin’den ve Hamas’tan bize ne?
Suriye’nin, Mısır’ın, Irak’ın ve Libya’nın içişlerine karışmak bizim neyimize?
40 yıldır PKK terör belasıyla uğraşmamız yetmiyormuş gibi bir de IŞİD terör belasıyla karşı karşıya kaldık.
Biz, “İslam ülkelerinin umudu Türkiye” diye slogan atarken, IŞİD ya da yeni adıyla DEAŞ örgütü mensupları, İslam devleti iddiasıyla yola çıkıp Müslüman öldürmekle meşgul.
Müslüman Müslüman’ı boğazlıyor.
Biz ise hâlâ İslam ülkelerinin liderliğine soyunma sevdasındayız.
Irak’la, Suriye ve Mısır’la papaz olmamız yetmiyormuş gibi, bir de Rusya ile papaz olduk.