Sosyal temizlik!

YAKIN çevrem iyi bilir. Mesleğimde 'Kemal Sunal” gibiyimdir. Merhum Sunal'ın, filmlerinde seyirciyi kahkahalara boğup normal hayatında gram gülmemesi gibi, işimin başındayken döktürürüm ama mesleğimin dışında tek kelime siyaset...

YAKIN

çevrem iyi bilir.

Mesleğimde “Kemal Sunal” gibiyimdir.

Merhum Sunal’ın, filmlerinde seyirciyi kahkahalara boğup normal hayatında gram gülmemesi gibi, işimin başındayken döktürürüm ama mesleğimin dışında tek kelime siyaset konuşmam, konuşmak isteyene ve beni buna zorlayana ayar olurum.

Misal, her sabah çarşıda rutin haber avına çıktığım zaman, sırf bu yüzden, geçmek zorunda olduğum ama geçmek istemediğim bazı kilit cadde ve sokaklar vardır.

İsmi lazım değil, bazı tanıdıklar suratımı görür görmez yolumu çevirir, “Gel bakalım bi çayımızı iç” der, sen metazori bi bardak çay içme niyetiyle oturursun ama iki semaver dolusu laf etmek zorunda bırakılırsın.


***

“Falanca adayın durumu ne?”

“Filanca parti bu seçimde yüzde kaç oy alır?”

“Sence Cafer Hoca mı Meclis’e gider, yoksa Sena Nur mu?”

Ve buna benzer daha ne sorular, ne senaryolar.

Yemin ediyorum, sezonun açılmasını ve turistin çarşıya dolmasını bekleyen ne kadar boşta ve “amiyane tabirle” siyaset konuşmaktan inanılmaz haz alan "avara" esnaf varsa, bunların hemen oracıkta ve çoğu çalakalem yazılan siyasi senaryolarını Fuat Avni bile yazamaz, hatta buna niyetlense eli tutulur, dili lal olur. O kadar yani!

Sizin anlayacağınız, sırf siyaset konuşturmasınlar diye geçemediğim, aylardır burnumda tüten cadde ve sokakları var bu şehrin.

Beni sabahları “obsesif” ve bir o kadar “agresif” bir ruh haliyle görürseniz sakın şaşırmayın, sebebi işte budur!


***

Hele, lafım meclisten dışarı, ağzını doldura doldura usta siyasetçi edasıyla konuşan yeni yetmelere öyle bi gıcık olurum, öyle bi ayar olurum ki, bırakın dost olmayı, arkadaş olmayı bile tercih etmem, selamı sabahı kesesim gelir.

Daha dün siyasi partilerin kapısından içeri girip üzerine bi takım elbise kravat geçirince “baba siyasetçi” edalarıyla dolaşan yeni yetme gençleri uzaktan gülümseyerek izlerim.

Buna mukabil, senelerce çabalasa kendisinden bi cacık, pardon, siyasetçi olmayacağını görür görmez anladığım pek çok kişiyi de hüzünlenerek izlerim.


***

Bu arkadaşları, vücudunu forma sokup şekil yapmak isteyen ve spor salonuna yazılan bıyığı yeni terlemiş tüy sıklet ergenlere benzetirim.

“Vücudunu şekle sokman için önce biraz kilo alman lazım ki kasa dönüşebilsin” demeyip çocuğun aylık en az 200 papeline göz koymuş insafsız spor hocaları, spor salonu sahipleri gibi, bu arkadaşların etinden sütünden istifade eden ilçe başkanlarının ve parti büyüklerinin sırtlan gülümsemelerini çekerim fotoğraf makinemle, içim kan ağlayarak.


***

Neyse, bunlar ayrı bir yazı mevzusudur, bi ara hatırlatırsanız bu konuda da diyeceğim epey şey olduğunu bilmenizi isterim.


***

Uzun lafın kısası…

Bugün Cumartesi olduğu için biraz siyaset ve Alanya gündemi dışında şeyler paylaşmak istedim sizinle.

Diyeceğim şudur kıymetli okuyucu…

Facebook veya Instagram’dan arkadaşım olanlar bilir, sosyal medya ile ilişkim, gidip gezdiğim “dağ bayır” fotoğraflarını paylaşmakla sınırlıdır.

Gelenekçi bir insan olsam gerek, atalarımızın, "Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğün yerleri anlat" düsturunu benimsemişimdir.

Arada bir millet, “Herif dağ bayır gezmekten kafayı yemiş. Başka sosyal aktivitesi yok” demesin diye de, misal, çok kıymetli halef/selef mülki amirlerimizle, belediye reisimizle, birlikte objektife sırıtırken çekilen fotoğraflarımızı paylaşırım.

Ki, gündemden kopmadığımı, hayatla ilişkimin ağaçlar, karlı dağlar, kuş böcek olmadığını cümle alem görsün isterim.


***

Yoksa ben de haftada en az bir iki kez bara, diskoya, restorana giderim. Ben de yer içerim, eğlenirim, ama bunu sadece ben bilirim.


***

Buna mukabil, sağ olsunlar, gerek Alanya içinden, gerek civar belde/mahallelerden, gerekse yurdun farklı il ve ilçelerinin yanı sıra yurtdışından takipçilerimin sayısı son dönemde hayli çoğaldı.


***

Misal, sırf Facebook’ta günde en az 10-15 yeni arkadaşlık isteği geliyor ve bu sosyal mecrayı mesleğimin bir pazarlama alanı olarak gördüğüm için kim olduğuna bakmaksızın gelen her talebi kabul ediyorum.


***

Bana göre şu an itibariyle dünyanın en önemli ve etkin sosyal paylaşım sitesi olan Facebook’ta açtığı “beleş” sayfasında; yediği yemeği, içtiği içeceği, eşini öperken, nişanlısına sarılırken çektirdiği fotoğrafları paylaşan, Cuma mümin olup Cumartesi playboy takılanları, isim vermeden ona buna sallayıp, peşi sıra muhatabının “Birader, beni mi kastettin?” dediğinde tavşan gibi saklanacak delik arayanları, hiçbir siyasi partinin kapısından içeri girmediği halde hiçbir politikacıyı beğenmeyen, bir bakkal dükkanı bile işletmediği halde ülkeyi yönetenlere en galiz küfürleri edenleri gördükçe…


***

Üstelik, belki yüzde 80’ini tanımadığım “arkadaş” sayımın 4 bin 726’ya yükselip, Facebook yöneticilerinin izin verdiği 5 bin sayısına dayanınca, bir süre önce kendikendime dedim ki: “Oğlum. Bakımın her türlüsü insana iyi gelir. Senin de sosyal mecrada temizlik zamanın gelmiş de geçiyor.”


***

Bu ve benzer sebeplerle…

Yukarıda sıraladığım şahsi kriterlerimi de göz önüne alarak, müsaadenizle bugünlerde Facebook sayfamda sosyal temizlik yapacağım.


***

Eğer bu satırları okuyorsanız ve yukarıda sıraladığım şahsi kriterlerime uymayan paylaşımlarda bulunmakta ısrar edenlerdenseniz, hadi benden size bir iki gün müsaade.

Ben sizi silmeden lütfen siz beni imha edin.

Aksi takdirde, birkaç gün sonra yollarımız ayrılacak.

Sonra, “Vay ben duymadıydım, vay benim haberim yoktu” demeyin, bana gönül koymayın.