Sopa ve havuç

Bir düşünür, bir toplumu yönetirken, otoriteyi sağlayabilmek için, bir elinde havuç, diğer elinde de sopanın olması gerektiğinden söz etmiş. Ortadoğu'da demokrasi arayışlarının ya da kimilerince sözü edilen demokrasi dayatmasının...

Bir düşünür, bir toplumu yönetirken, otoriteyi sağlayabilmek için, bir elinde havuç, diğer elinde de sopanın olması gerektiğinden söz etmiş.

Ortadoğu’da demokrasi arayışlarının ya da kimilerince sözü edilen demokrasi dayatmasının ne kadar ham hayal olduğu gerçeğini, “Arap Baharı” saçmalığının ya da tezgahının “Arap Kışı”na dönüşmesinde gördük.

Irak’ta diktatör denen Saddam, Libya’da Kaddafi iktidardan alaşağı edildi de ne oldu?

Irak ve Libya kan gölüne döndü.

Suriye’de de iç savaş devam edip gidiyor.

Demek ki, Ortadoğu halkı henüz demokrasiye hazır değil.

Monarşiyle yönetilmelerine karşın, ayakta kalmaya devam eden ülkelerde ise, şu ya da bu biçimde hem havuç, hem de sopa hakim.

Bizde ise, demokrasiden söz etmek pek mümkün değil.

Demokrasi bir kültür aynı zamanda yaşam biçimidir.

Biz bu kültürden henüz oldukça uzağız.

Türkiye Cumhuriyetini kuran kadro, Laikliğe önem verip salt cumhuriyet kavramıyla yetinip, demokrasiyi zamana bırakmış.

Bugün bile, henüz demokratikleşemediğimiz gibi, laiklik de elden gitmek üzere.

Siyasetçilerimizi bırakın, kimi bakanlarımız, Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımız bile, tarikat lideri gibi söylemlere yelken açmış durumda.

Yani, Türkiye Cumhuriyeti laik bir cumhuriyet olmaktan çıkmıştır.

Siyasetçilerin özellikle de Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanının inancı ne olursa olsun ona saygı duymak gerekir ama bu kişilerin inançlarını devlet yapısı içine taşımaları ve inançlarını bir propaganda aracı haline getirmeleri kadar yanlış bir şey olamaz.

7 Haziran seçimleri, oy dağılımı nedeniyle siyasi istikrarsızlığı getirdi.

Siyasi istikrarsızlık ekonomik krize neden olurken, terör giderek tırmanarak ülkede bir kaos ortamı doğdu.

Çözüm süreci diye üç yıl boyunca silahların susmasıyla rahat bir nefes almış, ileriye dönük umut bağlamaya başlamıştık.

7 Haziran sonrasında bu hayallerimiz yerle bir oldu.

PKK ve yandaş yapılanmaları bu üç yıl içinde sinsi hesaplar yapıp kentlerde yapılanmaya başlamışlar.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti, havuçtan vazgeçip sopayı eline almış gibi gözüküyor.

PKK’nın barajları yıkmaya kadar varan, doğuya yapılmaya çalışılan yatırımlara dönük sabotajları da gösteriyor ki, PKK Kürtlere hizmet gelmesine karşı.

PKK terör örgütünü ortadan kaldıracak tek güç, gene Kürt halkı olacaktır.

Doğudaki kimi aşiret reislerinin bir araya gelip teröre karşı çıkmaları yeni ve çok ciddi bir adım olarak görülebilir.

HDP Milletvekili Altan Tan daha düne kadar, çok sert ve tehdit edici açıklamalar yaparken, şimdi silahların gömülmesinden ve barıştan söz edebiliyor.

Türkiye 7 Haziran'dan bu yana önemli sayıda şehit verirken, PKK bunun çok ama çok fazlasını kaybetti.

Sürekli bu köşeden dile getiriyorum.

Kürt halkı özellikle Doğu ve Güneydoğu’da PKK’nın tutsağı durumunda.

Diğer bölgelerdeki Kürtlerin az bir bölümü özellikle de genç kesim, sadece romantik bir biçimde PKK’ya sempati duyuyorlar.

Devletimize, güvenlik güçlerimize ve tüm yetkililere, siyasi kaygı saçmalığına kapılmadan tam destek verdiğimiz taktirde, terörün kısa bir sürede sonlanacağı kanısındayım.