Siyasi geçmişimiz

Siyasi geçmişimize şöyle bir göz atmakta yarar var. Bu ülke ve bu ülke insanı kısa süreli de olsa, üç aşamada belli başarılara imza atabildi. Birinci aşama, tüm imkansızlıklara rağmen Atatürk döneminde, kalkınma adına belli adımlar...

Siyasi geçmişimize şöyle bir göz atmakta yarar var.
Bu ülke ve bu ülke insanı kısa süreli de olsa, üç aşamada belli başarılara imza atabildi.
Birinci aşama, tüm imkansızlıklara rağmen Atatürk döneminde, kalkınma adına belli adımlar atılabildi.
İnönü dönemi, 2. Dünya Savaşı’nın sıkıntısı içinde geçtiği için, bu dönemi başarılı bir dönem olarak kabul etmek mümkün değil.
Demokrat Parti dönemi yeni bir hamlenin ciddi adımlarının atıldığı bir süreçti.
Özal dönemi, dünyaya açılma ve yeni ve çağdaş bir Türkiye için, çok ciddi adımların atıldığı bir dönemdi.
Erdoğan'lı dönemse, Türkiye’nin yıldızının parlamaya başladığı bir dönem olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.
Hele hele bu başarının, küresel krizin tavan yaptığı Avrupa ülkelerinin önemli bir bölümünün çöküş sürecinde olduğu bir dönemde gerçekleşmesi, alkışlamaya değer.
Tabii ki, bu iktidarın her yaptığının doğru olduğunu söyleyemeyiz.
Benim de bu iktidarın beğenmediğim birçok yanı var.
Ama, bardağa baktığımda, dolu tarafı boş tarafından fazla.
Terörü de sonlandırabilirse bu iktidar, tarihin altın sayfalarında yerini alacaktır.
Bu üç başarılı döneme dikkat ederseniz, bu dönemlerin, siyasi istikrarın yakalandığı ve tek parti iktidarlarının olduğu dönemler olduğunu görürsünüz.
Diğer dönemleri ise, siyasi kavgaların tavan yaptığı fetret dönemleri olarak görmek mümkün.
Bugün, bu ülkede yaşayan bizler, bu ülkenin istikrar içinde kalkınmasını mı yoksa siyasilerin koltuk kavgalarında ülkenin krizden krize sürüklenmesini mi istiyoruz?
Öncelikle buna karar vermemiz gerekir.
İdeolojik koşullanma içinde, takım tutar gibi parti tutup, desteklediğimiz partinin başarılı olup olamayacağını sorgulamadan, illaki benim mensubu bulunduğum parti iktidar olsun diyerek, yapılan her şeyi eleştirerek, koltuk için kavga edenlerin kuyruğuna takılıp, kişisel olarak maddi ya da manevi beklentiler içinde parti fanatizmiyle hareket etmek, bu ülkeye ve bu ülke insanına bir yarar sağlamayacağı gibi, böyle bir yanlışa imza atanlara da bir yarar sağlamayacağı gerçeğini hepimizin görmesinde yarar var.
Türkiye’nin, terör konusunu çözme bakımından çok kritik bir süreçten geçtiğini hepimiz görüyoruz.
Kimi bu sürece yani terörün bitirilmesine katkıda bulunmaya çalışırken, kimi de düşmanlığı pompalamaya, Türk toplumunu, onur ve gurur batağının içine çekme adına hamasi çıkışlarla, karşı tarafı hainlikle ve ihanetle suçlamaya başladı.
Yarının nasıl şekilleneceğini şimdiden, kesin hatlarıyla öngörmek imkansız olsa da, geleceğe dönük belli kaygıları belli bir somut gerçekçilik içinde seslendirmek ne kadar doğruysa, bunu abartarak, belli komplolar üreterek, geleceğimizi felaket gibi göstermek de o kadar yanlış.
Bugün için yapmamız gereken, belli kaygılarımızı da hesaba katarak, barışa destek verip, terörü bitirmek için her şeyimizi ortaya koymalıyız.