Siyaset ve liyakat

Siyaset lügat anlamıyla 'insan ve devlet idaresi üzerine ortaya konulan görüş ve düşünceler” şeklinde tanımlansa da, ülkemizde algılandığı şekliyle 'devleti idare iddiasıyla ortaya çıkan partilerde yürütülen faaliyetler,...

Siyaset lügat anlamıyla “insan ve devlet idaresi üzerine ortaya konulan görüş ve düşünceler” şeklinde tanımlansa da, ülkemizde algılandığı şekliyle “devleti idare iddiasıyla ortaya çıkan partilerde yürütülen faaliyetler, parti faaliyetleri” şeklinde tanımlanabilir.
Ehil ve liyakat sahibi kişiler tarafından yürütülen siyasetin insanın mutluluğu üzerine konumlanacağı, insanı yüceltme hedefine yöneleceği, adaleti ve hakkı üstün tutacağı çok açıktır. Ehliyet sahibi yönetici ve siyasetçiler tarafından idare edilen Devletlerin insanları mutlu edeceği muhakkaktır.
Bu mantık silsilesi devam ettirildiğinde görüleceği gibi, içinden ehliyet sahibi siyasetçi, yönetici ve liderleri çıkarabilen toplumlar huzur ve barışa kolayca ulaşabilecektir. “Her toplum layık olduklarınca idare edilir” düsturunca, her işte olduğu gibi yönetim işine de ehil insanları getirebilen toplumlar huzur ve barışı hak eder. Şahsi menfaatlarını en çok tatmin edebilen, kendisine yalan vaat edeni ve benzeri özelliktekileri taşıyanları tercih edenler elbette huzur bulamaz.
Ehil yöneticiler de, “her işi ehil ve layık insanlara tevdi eden ve adaletle yönetip, adaletle hükmeden” yöneticilerdir.
Burada tarihi bir olayı nakletmeden geçemeyeceğim. İstanbul’u fethederek Hazreti Peygamberin müjdesine nail olma hedefine kilitlenen Fatih Sultan Mehmet Han, diğer unsurların yanında, 4-14 metre kalınlıkta surları yıkabilecek bir top tasarlar. Şahi isimli bu top bizzat kendisi tarafından tasarlanmıştır.
Projesini hazırladığı topu, dökümü ve imali için tophanedeki ustalara (döküm mühendisleri) gönderir. Onlardan gelen cevap "Bu topun dökümünün mümkün olamayacağı" şeklinde olur. Bunun üzerine, top dökümü konusunda dünyanın en iyisi kimse, ne isterse verilerek onun kendisine getirilmesini ister. Araştırma sonucunda o kişinin Macar Urban olduğu bildirilir. Fatih’in isteğiyle Bizans zindanında bulunan Urban, tünel kazılarak kaçırılır ve Edirne’ye getirilir. Osmanlı ustalarının dökemediği topu dökmeyi başaran Urban seri üretim için Tophaneyi Hümayun’un başına getirilir. Bunun üzerine genç Padişaha gelen Müslüman top ustaları ile Fatih arasında şu konuşma geçer:
- Padişahım, başımıza bir keferenin getirilmesi kanımıza dokunuyor.
- Onu oraya getirmemi, bana Allah (C.C.) emretti.
- Bir Hıristiyan için Allah’ın emri mi olurmuş?
- Cenabu Hak Kuran-ı Kerim'inde "İşi ehline tevdi edin, adaletle hükmedin" buyuruyor. Bu emir, padişah olarak bana verilmiş bir emirdir. Urban'ı bana siz buldunuz ve işinin ehli olduğunu ispat etti. Kendinizi yetiştirir, onu geçerseniz ve sizi onun yerine geçirmezsem, o zaman şikayet etme hakkınız doğar. Kaldı ki, Urban'ı tophanenin başına geçirdim. Camide önünüzde imam olsun diye değil. Hıristiyan olması, top dökmesi ve tophaneye baş olmasına engel değildir.
Tabii ki bu sözler karşısında, top ustalarının söyleyecek bir sözü olamamıştır. Aynı zamanda bu yönetim anlayışı Sultan Mehmet’i Fatih ve Dünya İmparatoru yapmıştır. Yeni çağın sahibi yapmıştır.
Ülkemiz Devletini yönetecek siyasetçilerin belirleneceği yeni bir seçime gidiyor. Siyasi partilerimiz, ülke kaderine 4 yıl hükmedecek kadroları olarak milletvekili adaylarını belirledi ve millete takdim etti. Partilerin aday belirlemede ehliyete ne kadar önem verdiği, aday olmak isteyenler arasında hakkaniyet ve adaleti ne kadar ölçü alıp, gözettiklerini, adaylarıyla huzuruna gelen siyasi partiler arasında seçim yaparken millet olarak “ehliyet ve liyakat” ilkesine riayet konusunda ne yapmamız gerektiği ile ilgili olarak gelecek yazılarımda fikirlerimi sizlerle paylaşacağım.