Sivil asker el ele

Milli Güvenlik Kurulu toplantıları başlarken önce basına poz verilir. Bugüne kadarki toplantılarda, zorla bir masa etrafına oturtulup, barış görüşmeleri yaptırılan karşıt devletlerin delegasyonu görüntüsünde, karşı tarafı altetme...

Milli Güvenlik Kurulu toplantıları başlarken önce basına poz verilir.
Bugüne kadarki toplantılarda, zorla bir masa etrafına oturtulup, barış görüşmeleri yaptırılan karşıt devletlerin delegasyonu görüntüsünde, karşı tarafı altetme psikolojisindeki son derece asık suratlı bir kısım asker ve sivil giyimli insan fotoğrafı görürdük. Bu fotoğraftan, ortak akılla memleket meselelerinin görüşülemeyeceği ve bir çözüm üretilemeyeceği endişesi bir kabus gibi ruhumu sarardı.
Son Milli Güvenlik Kuruluna ilişkin görüntüleri akşam haberlerinde vermeye başlatınca ayağa fırlayıp, “İşte bu…” diye bağırmışım. Eşim, ne oldu diye seslenince, “asker-sivil artık olması gereken şekilde, el ele, iç-içe milletin emrinde çalışmaya başladılar, bundan daha çok sevinilecek bir şey olur mu?” diye cevapladım.
Devlet denilince, generallerden oluşan bir yapı anlaşılırdı. Kimileri, “Bu devleti ordu kurdu, elbette Devlet ordudur” savunmasını yapıyor, kimileri, kendi laikçi ideolojisini, ordu vasıtasıyla Millete dayatabilmek için bu söylemleri dillendiriyor, bir kısım insanımız da 27 Mayıs 1960 sonrası gelişmelerinin ümitsizliğiyle bu durumu kabullenmişti. Biraz da milletin mayasında askerlik genlerinin kalabalıklığı nedeniyle, askere toz kondurmak istemiyordu.
Elbette, asker ve ordusu olmayan bir devlet düşünmek mümkün değildir. Hele bizim gibi, yedibin yıllık insanlık tarihinin yarısından fazla sürede ana aktörlerden birisi olmuş bir milletin devleti, güçlü, akıllı ve sadık yöneticilere sahip bir ordusu olmazsa, devamlı saldırılara muhatap olacaktır.
Ancak, Devlet generaller ve ordudan ibaret olamaz. Olursa, harbetmek için yetişen insanların yönettiği bir devlet, güçlü ekonomiye, adalete, huzur ve barışa kavuşmuş, Dünya devletleri içinde öncelikli yere sahip bir konuma ulaşamaz. Kafasında düşman figürüyle ve ona karşı savunma veya onu altetme düşünceleriyle dolu bir kimse, tüm toplumu ve aykırılıkları kucaklayıp mutlu edemez. Nitekim askeri yönetimler altındaki dönemlerden geriye, çok büyük kişisel ve toplumsal travmalar miras kalmıştır. Bu olumsuzluklar bu sıkıntılara neden olan askerlerin kötü niyetinden değil yetişme tarzları ve içinde bulundukları psikolojilerden kaynaklanmıştır. İnanıyorum ki, bugün hala canlı olan bu fotoğraftan, o dönemin yöneticileri de memnun değildir.
Artık global bir köy olan Dünyada tüm yönetim bilimcilerince ortay konulduğu gibi Devlet, yasama-yürütme ve yargı erklerinden oluşan bir sacayağından oluşmaktadır. Bu üç erkin birbirinden bağımsız olması gerekir. Bu bağımsızlık, birbirlerine karşı iktidar alanını genişletme çabası ve mücadelesine dönüşmemelidir. Böle olursa, her enstrümanın kendi kendine çalıp- oynadığı rahatsız edici bir gürültüye dönüşür.
Yasama-yürütme-yargının kendi işini düzgün yapan Ülke meselelerinin çözümü ve yürütülmesi konusunda bir işbirliği içinde çalışması halinde herkesçe zelve dinlenen bir müzik, toplumun barış ve huzur içinde yaşamasını sağlayan bir devlet ortaya çıkar.
Uzun zamandır hasretini duyduğum herkesin yerli yerinde durduğu ve kendi işini yaptığı bir devlet görüntüsü, birkaç yazıdır ifade ettiğim gibi, Ülkem adına beni umutlandırdı.
Birbirleriyle iç içe oturan asker-sivil Milli Güvenlik toplantılarında, memleketin bekası konusunda çalışmalar yapıldığına artık hiç tereddüdüm kalmadı.
Bu arada, arka arkaya şehit sayısının artması üzerine, terörizmle mücadele konusundaki uzun vadeli projeler yürütülürken terörist saldırıların önüne geçmek için acil ve etkili tedbirlerin alınması konusunda bugüne kadar alışıldığından farklı çalışmalar yürütülmesi elbette umut vericidir.
Hava harekâtının tamamlayıcısı olarak, istihbarat organlarının faaliyetleri, özel yetiştirilmiş personel eliyle bu işin görülmesi yanında, Irak’taki PKK mevzilerinin temizlenmesine kadar bir kara harekâtının icrası acil hale gelmiştir.
Yine, Kürt bölücü hayali görenlerin gerekçelerini ortadan kaldıracak yönetsel ve yasama çalışmalarının devamı ve yeni bir anayasa çalışmalarının tamamlanması gerekir.
Yasama-Yürütme-Yargı sacayağının sağlam ve düzgün zemine oturtulduğu, başında halkın tayin ettiği Hükümete sahip, adil ve etkili çalışan hızlı işleyen bir yargı oluşturabilmiş, Yasama organı işbirliği içinde çalışan bir Türkiye'yi kimse tutamayacaktır.