Şike sendromu

*Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?” sözünü sık sık kullanan bir toplumuz. Son günlerde,

*Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?” sözünü sık sık kullanan bir toplumuz.
Son günlerde, "Durup dururken, bu şike operasyonu da nereden çıktı?" diye birbirimize sorar olduk.
Türkiye'de, her alanda bir sürü operasyonlar yapılarak suçlular yakalanmakta.
Bu da, bu tür operasyonların bir parçası mı?
Başka türlü düşünmek, güvenlik güçlerine ve yargıya haksızlık olur ama şöyle bir soruyu da sormamızda yarar var:
Böylesine büyük bir operasyonla futbolda böylesine büyük bir kaos yaratmak doğru muydu değil miydi?
Bunun bir başka yolu olabilir miydi?
Futbolda şike konusu bugünün sorunu değil.
Bu ülkede, yıllardır şike yapılmakta.
Bunun paralısı var, parasızı var.
Dostluğa dayalı hatır için yapılanıyla, düşmanlığa dayalı olarak yapılanı var.
Hakemlerin, sporcuların, teknik adamlarının şu ya da bu biçimde elde edilerek yapılan şikeler var.
Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor şike yaptı mı yapmadı mı?
Galatasaray sütten çıkmış ak kaşık mı?
Galatasaray çok şanslı.
Galatasaray, geçen sene, ne ligde, ne de kupada iddiası olmadığı için, şike çemberi içine giremeyen şanslı kulüplerden birsi!
Şikeyi savunmak mümkün mü?
Tabii ki değil.
Türk futbolunun yapısındaki, temel dört direk, Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzon.
Bu direklerden birisi göçerse Türk futbolu göçmese bile topal kalır.
Bu dört takım arasında ezeli rekabetle birlikte, ezeli dostlukların varlığı üzerinde de durulması gerekir.
Eğer bu takımlardan birisi, bu kaos ortamında, rakiplerinden birisinin ya da en güçlüsünün göçmesi için uğraşırsa, oturduğu yapıyı yıkmakta olduğunun farkına varmalı!
Şikecilerin at oynattığı bir ortamda, sessiz kalıp hakkına razı olmanın da ahmaklık ve acizlik olacağını düşünen beyinlerin, düzene ayak uydurarak, belli etkilere karşı tepki göstermeleri, etik olmayan davranışlara aynı şekilde karşılık vermeye çalışmaları da doğru olmasa da bir hak arayışı olarak değerlendirilebilir.
Fenerbahçe, söylendiği ve hedef tahtası haline getirilip suçlandığı kadarıyla en büyük şikeci kulüpse, nasıl oluyor da iki yıl peş peşe, son maçlarında hem de en avantajlı durumdayken şampiyonluklar kaybetti?
Bu sorunun cevabını hangi babayiğit verebilir ki?
Gelelim ağır müeyyideleri olan yasaya, yasayı çıkarma adına uğraşanlar kulüp yöneticileriydi.
Bunların başında da Aziz Yıldırım vardı.
Cezaların bu kadar ağır tutulmasını da bunlar istemişse, bunların aklından zoru mu vardı?.
Yani, başta Aziz Yıldırım olmak üzere suçlanan yöneticiler bu yasanın çıkması için uğraşırken, kendi kuyularını kendileri kazmış olmuyorlar mı?
Bu yasanın değiştirilerek cezaların makul bir seviyeye indirilmesi normal ama, TBMM adına, yasaların kısa bir sürede değiştirilerek yazboz tahtasına çevrilmesi bakımından büyük bir zaaf olarak görülebilir.
Değişikliğin sırf Aziz Yıldırım için yapıldığı iddia edilerek yasa değişikliğine karşı çıkanlar olmuştu.
Yasa değişmesine rağmen Yıldırım hala içerde.
Demek ki, bu camiada hem Yıldırım hem de Fenerbahçe düşmanlığı yapanlar var!
Türkiye uzun yıllar boyu her alanda, belli bir yozlaşma, bozulma ve kokuşma içindeyken, bu tür operasyonlarla bundan sonra da sık, sık yüz yüze gelmemiz kaçınılmaz.
Temizlenme ancak böyle olur.
Türk futbolu bir iki yıl belini doğrultamasa da yakın bir gelecekte, çok daha iyi konuma geleceği umuduyla, tüm futbol severlere başımız sağ olsun deme yerine, hepimize geçmiş olsun derken, düşenin dostunun olmayacağı gibi, dostlarla düşmanların, böylesine kritik süreçlerde belli olduğunu da hatırlamamızda yarar var!