SİYASİ
tarihimize baktığımızda AKP iktidarı döneminde seviyenin iyice düştüğünü, daha doğrusu bilinçli olarak düşürüldüğünü ve buradan nemalanıldığını görüyoruz. Lütfen insan biraz hoşgörülü olur. Olur olmaz durumlarda mahkemelere koşmaz.
Şu anda Cumhurbaşkanı tarafından mahkemelerde açılan hakaret davaları dünya rekoru kırmış durumda. Sadece Süleyman Demirel örneğini vermem anlamak isteyenlere çok şey anlatır. Süleyman Demirel kendisini karikatür ile bayana çeviren Bedri Koraman'a "Çiz oğlum Bedri, ben olmasam sen aç kalırsın" demiştir. Yine bir keresinde tiki olup da anında küfür eden bir gazeteci kapı açılınca, o tik yapılınca anında Merhum Demirel’e resmen sinkaf küfürü yapıştırınca Demirel hemen "Anamı karıştırma" diye en olgunundan hem de devlet adamına yakışan türden cevap verecektir. Demirel'e yapılan onca hakaret ve iftiralarda, Demirel hiç mahkemeye koşmadı, sadece eşi Nazmiye Demirel hakkında iftira edilince ilk ve tek hakaret davasını açtı. Turgut Özal kendini yerden yere vuran karikatüristlere bizzat telefon açarak, imzalısının kendisine gönderilmesini rica ederlerdi. Bu örnekleri geçmişte başka siyasilerimiz hakkında da çoğaltmak mümkün. Ancak onlar devlet adamlığı vasfını taşıdıkları için mahkemelerin kapısını aşındırmamışlardı. İşte devlet adamlığı da bu olsa gerek diyorum.
Elbetteki kim yaparsa ve kime yaparsa yapsın sınır aşılmışsa gereği yapılmalıdır. Buna eyvallah denilir. Ancak nedir bu hakaret davaları? Bu kadar da olmaz ki canım, dünya rekoru kırılmış. “Ülkeye demokrasi getireceğini” söyleyen ama partisine getiremeyen ve getirmek de istemeyen Kemal Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan’a “Diktatör bozuntusu” dediği için kıyamet kopuyor. Ne için demişti, kendini “Akademisyen” sanıp o densiz ve ihanet kokan bildiriye imza verenler için gereği yapılsın diyen Cumhurbaşkanına karşı. Bir kere ağır ol Kılıçdaroğlu bu konuda o sözünüz gereksizdir. Bir çok katılmadığım konu olsa da burada sonuna kadar Cumhurbaşkanı veya başkalarının arkasındayız ancak bu densizlerin üniversiteler ile ilişiklerinin kesilmesi sağlandığı takdirde.
Sever veya sevmezsiniz o ayrı bir konu ama Cumhurbaşkanına kimse hakaret edemez. Yalnız sayın Cumhurbaşkanı da lütfen Anayasa'da belirtilen tarafsızlık ilkesine uysunlar. “Halk seçti vs.” diyerek sınır aşılmamalı. Zira bakılınca bu sınırın çok ama çok aşıldığını rahatlıkla görebilirsiniz. Hatta sadece “400 vekil” isteyerek seçimlerde miting yapmak dahi tarafsızlığını yitirdiğini ve her fırsatta tarafsız olmayacağını anlayabilirsiniz. Bence danışmanları yüzde 52’nin değil yüzde 100’ün Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatsalar iyi ederler diyorum acizane.
Evet Türk siyasi tarihinde seviye bu kadar düşmemişti. Kılıçdaroğlu’nun sözünü mahkemeye taşıyanlara CHP’den de balıklama atlama geldi. Zira ortada her iki tarafın da nemalanması ve ileriye dönük siyasi hesaplar söz konusu olsa gerek. Ancak bazı konularda hiç duymayanlar lütfen bu “Hakaret” konusunda da biraz hoşgörülü olsalar ortamı germemek adına iyi olur. Mesela Yunanistan Lozan’a rağmen 16 adet Türk adasını 2004’ten bu yana işgal etti. Şimdi de Çanakkale Boğazına yakın 17. adamızı işgal hazırlığında ama görüyorsunuz “Çıt” yok. Lütfen bırakınız suni gündemi de gerçek gündeminize dönünüz. Zira içerde ve dışarda çok ciddi, hem de görülmemiş, her gün artan sorunlara çare bulunsun istiyoruz.
İnşallah müdahale veya etki olmadan bu “Diktatör bozuntusu” hakaretini mahkemelerimiz çözer. Ancak kendisine “Diktatör” denilen zat-ı muhteremimiz hakkında bundan 1 ay kadar önce bir televizyon kanalında eski TBMM Başkanlarımızdan Hüsamettin Cindoruk “Diktatör olabilecek kabiliyete dahi sahip değiller” demişlerdi.
Evet, bu iktidar döneminde bir çok şeyin kötüye gittiği gibi siyasi seviye de güme gitti. Geliniz yeni ve beyaz bir sayfa açalım diyeceğim ama inşallah yanılırım bu iktidar ve bu iktidara layık muhalefet ile bu işin olmayacağını adım gibi biliyorum dostlarım. Ama inşallah yanılmayı canı gönülden isterim.