Sermaye azaltımındaki vergisel sorunlar

Türkiye’de sermaye şirketleri, faaliyet hacimlerine göre daha fazla sermayeye sahip olmak, bilanço açıklarını veya zararlarını kapatmak, ortakların ortaklıktan çıkarılması veya ayrılması, kısmi bölünme, yasal zorunluk, ekonomik krizlerden daha az olumsuz etkilenmek gibi nedenlerden dolayı zaman zaman sermaye azaltımı kararları verebilmektedirler. Sermaye azaltımı ise bilançonun pasif kısmında yer alan, esas sözleşmede yazılı ve ticaret siciline tescil edilmiş olan sermayenin ya da esas veya çıkarılmış sermayenin itibari/nominal değerinin rakamsal olarak indirilmesi veya azaltılması şeklinde tanımlanmaktadır. Sermaye şirketlerinde yetkili kurullarının çeşitli nedenlerden dolayı sermaye azaltımına karar vermeleri durumunda ise karşılaşabilecekleri birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunlar;
1- Sermaye azaltımında hangi sermaye unsurlarının ve nasıl dağıtılacağı sorunu,
2- Sermaye azaltımında hangi sermaye unsurunun dağıtımına öncelik verileceği sorunu yani sıralama sorunu,
3- Sermaye azaltımının vergilendirilip vergilendirilmeyeceği sorunu şeklinde sıralanabilmektedir.
Gerek Türk Ticaret Kanunu’nda gerekse vergi kanunlarımızda sermaye azaltımında hangi sermaye unsurlarının ve nasıl dağıtılacağı, hangi sermaye unsurunun dağıtımına öncelik verileceği, sermaye azaltımının vergilendirilip vergilendirilmeyeceği ve vergilendirilecek ise de nasıl vergilendirileceği konularında herhangi bir düzenleme veya hüküm bulunmamaktadır. Fakat, sermaye şirketlerinin sermaye azaltımında hangi sermaye unsurlarının ortaklara öncelikle dağıtılması veya iade edilmesi gerektiği konusunda vergi kanunlarında herhangi bir hüküm bulunmamasına rağmen, vergi idaresi konu ile ilgili görüşlerini özelgeler yoluyla ortaya koymaya çalışmıştır. Vergi idaresinin sermaye unsurlarının dağıtımındaki uygun gördüğü sıralama ise;

1- Öncelikle kurumlar vergisine ve vergi sonrası dağıtılan kazancın ise kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi kesintisine tabi tutulacak hesaplardan karşılanması,
2- Kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi kesintisine tabi tutulacak hesaplardan karşılanması,
3- Son olarak ise şirketten çekilmesi halinde vergilendirilmeyecek ayni ve nakdi sermaye unsurlarından karşılanması şeklindedir.

Vergi idaresinin konu ile ilgili çeşitli tarihlerde vermiş olduğu görüşlerinde;
1- Azaltılan sermayenin “sermaye düzeltmesi olumlu farklarını(enflasyon düzeltme farklarını,) yeniden değerleme artışlarını, maliyet artış fonunu” içermesi halinde,“.. işletmeden çekilen veya dağıtılan tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması, vergi sonrası dağıtılan kazancın da kar dağıtımına bağlı gelir vergisi kesintisine tabi tutulması gerektiği”,
2- Azaltılan sermayenin “hisse senedi ihraç primlerini (emisyon primlerini), hisse senedi iptal karlarını, yasal yedekleri, statü yedekleri, olağanüstü yedekleri” içermesi halinde, “ ..ortakların statüsüne göre kâr dağıtımına bağlı gelir vergisi kesintisine tabi tutulması gerektiği”,
3- Azaltılan sermayenin “özel fonları(gayrimenkul ve iştirak hissesi satış kazançları, Ar-Ge fonu)” içermesi halinde, “... sermayeye eklenen bu kazançların beş yıl içinde sermaye azaltımı yoluyla işletmeden çekilmesi halinde, daha önce kurumlar vergisinden müstesna tutulmuş olan bu kazançların, işletmeden çekildiği yılın kazancı sayılarak kurumlar vergisine tabi tutulması ve kâr dağıtımı hükümleri çerçevesinde ortakların statüsüne göre vergi kesintisi yapılması; beş yıllık sürenin bitiş tarihinden sonra sermaye azaltımı yapılması ve vergiden müstesna tutulan kazancın ortaklara dağıtılması durumunda ise kâr dağıtımı hükümleri çerçevesinde ortakların statüsüne göre gelir vergisi kesintisinin yapılması gerektiği ..”
4- Azaltılan sermayenin “geçmiş yıllar karlarını” içermesi halinde,“ … daha önceki yıllarda şirket sermayesine eklenmiş olan geçmiş yıl karlarının, şirketin sermaye azaltımı yapması sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda kar dağıtımına bağlı gelir vergisi kesintisi yapılması gerektiği”,
5- Azaltılan sermayenin “ortaklar tarafından sağlanan nakdi veya ayni sermayeyi” içermesi halinde ise “… sermaye azaltımının, ortaklar tarafından nakden veya aynen yapılan ödemelerden kaynaklanması halinde, ortakların esas olarak işletmeye koydukları sermayeyi Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde geri almış olmaları nedeniyle mükellefiyet statüsüne bakılmaksızın herhangi bir vergilendirme işleminin yapılmayacağı”, açık bir şekilde belirtilmiştir.
Yukarıdaki görüşler incelendiğinde sermaye şirketlerimiz, sermaye azaltımına karar vermeleri durumunda azaltılan sermaye tutarı üzerinden kurumlar vergisi (%22 oranında) veya gelir vergisi (en az %15 oranında) ödemek zorunda kalabilmektedirler. Örneğin 100.000 TL sermaye azaltımına karar veren bir sermaye şirketimiz, bu sermaye azaltımını daha önce sermayesine eklemiş olduğu “sermaye düzeltmesi olumlu farkları, yeniden değerleme artışları” gibi sermaye unsurları ile yapacak ise önce 22.000 TL kurumlar vergisi (100.000 TL x 0.22) sonra ise kalan tutar üzerinden de 11.700 TL gelir vergisi (100.000 TL-22.000 = 78.000 TL, 78.000 TL x 0.15= 11.700 TL) hesaplamak zorunda kalacaktır. Bir anlamda, sermaye azaltımının sermaye şirketine maliyeti toplam 33.700 TL olacaktır. Bu önemli bir tutardır.
Özellikle bu günlerde, Covid-19’un (virüsün) Türkiye’yi olumsuz etkilemesi ve bu nedenle de ihracatının azalmasından dolayı küçülmeyi tercih eden sermaye şirketlerimiz olabilir. Bu nedenle, yasal düzenlemelerde bazı öz kaynak kalemlerinin (enflasyon düzeltme farkları, değer artış fonları, sermaye ve kar yedekleri, geçmiş yıllar karları gibi) sermaye eklenmesinde herhangi bir vergilendirme öngörülmemiş iken (yani sermaye şirketlerimiz herhangi bir vergi ödemek zorunda kalmazlar iken) bu sermaye unsurlarının sermaye azaltımında kullanılması durumunda da herhangi bir vergilendirmenin yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, bu günlerde zor günler geçiren bu şirketlerimizin ve ortaklarının bu şekilde cezalandırılmasını da doğru bulmuyorum.

Tüm bu nedenlerden dolayı, sermaye şirketlerinin sermaye azaltımında karşılaşabilecekleri vergisel sorunları ortadan kaldırmak veya azaltmak için vergi kanunlarında özel bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir. Bu düzenlemenin yapılmaması durumunda ise vergi idaresinin konu ile ilgili ivedilikle bir tebliğ veya sirküler yayınlanmasında fayda bulunmaktadır.

OK