Şehre garip bir tevekkül hakim

ARABESK müziğin ünlü ismi Orhan Baba,

ARABESK

müziğin ünlü ismi Orhan Baba, "Zelzele" adlı şarkısının girişinde şöyle der...

"Bu gece şehirde bir tevekkül var. Can alışverişte, her taraf pazar. Ayaklar altında sabaha kadar. Kubbeler hu çeker, kullar sallanır."

Şöyle devam eder...

"Ne yardan haber var artık, ne de serden. Göz gözü görmüyor, kardan topraktan. Telgraf telgraf ayrılıklardan, direkler hu çeker teller sallanır."

Hem söyleyeni hem de şarkıyı pek bir severim.
Ki ne zaman Alanya'da bir sıkıntı, sosyal hayatta bir daralma olsa, kendimi bu şarkının sözlerini mırıldanırken bulurum.

Şehirde bir tevekkül havası var.
Çünkü krizin boyutları tam olarak kestirilemiyor.

Kimi, "Alanya, bu sene yaşanması muhtemel kriz kadar kötüsünü görmemişti" diye kehanette bulunuyor, kimi de, "Bu işin sadece ekonomik değil, sosyal ve kriminal boyutları da ürkütücü olacak" diyor.

Ağzından güzel, insanları motive edici bir cümle çıkan yok.

Misal, turizmcileri arıyoruz beyanat almak için, "N'olur bu seferlik beni affedin, çünkü güzel şeyler söyleyemem. Ağzımdan çıkan cümlelerin de insanları karamsarlığa itmesini istemem. Beni kötü adam etmeyin" diye ricada bulunuyor.

İsviçre gibi sosyal ve ekonomik olarak hiçbir sıkıntımız olmadığı (!) için, Cumhur'un Başkanı, çok kıymetli Cumhur Reisimiz, Alanyalı Dış İşleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu'nu da yanına alıp 5 ülkeyi kapsayan Afrika turuna çıktı.

Muhtemelen siz bu satırları okurken, Sayın Cumhur Reisimiz Afrikalı çocukların başını okşayıp oyuncak dağıtıyor, bulunduğu Afrika ülkesi hakkında yetkililerden bilgi alıyordur.

Buna mukabil...

Krizi çözmesi beklenen siyasi otoritenin başındaki isim olan Sayın Başbakan'ın, turizmde neredeyse tek umudumuz haline gelen İran'a seyahat etmeyi planladığı konuşuluyor.

Turizmci bir arkadaşla konuşuyorum, "Oteli 15 Nisan'da açıyorum, sadece 2 oda dolu. 25 Nisan'a kadar 2 oda, yani 4 turistle geçireceğiz günlerimizi" diyor.

"Geçen sene 15 Nisan'da kaç turist vardı?" diyorum, derin bir iç çekiyor, "30" diyor.

"Aman 'Otelde kaç kişi çalışıyor?' diye sorma" diyor, sonra dayanamayıp kendisi itiraf ediyor.

15 Nisan'da 2 oda, yani 4 turistle açılacak otelde 20 kişi çalışıyormuş.

Turist başına 5 personel düşüyor, sizin anlayacağınız.

Bunun SGK'sı var, maaşı var, yemesi içmesi var, otelin elektriği suyu var, müşterinin önüne konulacak açık büfe malzemesi var. Sizin anlayacağınız, var oğlu var, ama ortada turist yok.

Konuşmasını şöyle tamamlıyor...

"Bugünlerde krizin olası soyut etkileri konuşuluyor. Somut etkilerini Eylül-Ekim'de çok fena göreceğiz. Oteller dolmazsa-ki durum onu gösteriyor, şarküterisinden manavına, butikçisinden hediyelik eşyacısına herkesi ve her kesimi etkileyecek. En korktuğum şey, sezon sonu silahların patlama ihtimali. Ödenmeyen çekler senetler havada uçuşacak, geçen sene 100 esnaf borcundan cezaevine girdiyse, korkarım bu sene bu rakam üçe dörde katlanacak. En kötüsü de, kriz sona ermezse göç dalgası başlayacak. Alanyalı olmayıp da aşını işini Alanya'da arayan ama krizden dolayı geçimini sağlayamayan yüzlerce insan ya memleketine dönecek, ya ödeyemediği borcundan kaçabilmek için başka diyarlara göçecek. Aileler perişan olacak, insanlar başka memleketlerde kendilerine yeni hayatlar kurmaya çalışacak. Bu krizin sadece ekonomik değil, sosyal boyutları da Alanya'yı çok kötü etkileyecek."

Başta dedik ya...
Şehre garip bir tevekkül hakim.

"Umut fakirin ekmeği" misali, insanlar umutla bir mucizenin olmasını bekliyor.

Ne dersiniz?

2016 mucize yılı mı olacak, yoksa Alanya'nın dibe batış yılı mı?

Bekleyip göreceğiz...