Nihayet
seçime 1 aydan az bir süre kaldı.
Bu yönüyle ne kadar sevinsem az.
Yıllar boyu, her seçimde, heyecandan ölür, kimi zaman aktif siyasetçi, kimi zaman da gazeteci olarak oradan oraya koşuşturup dururdum.
Bu seçim beni bir türlü heyecanlandıramadı.
Bu duyarsızlığımın, önde yarışan dört partinin de bana yeterince hitap etmemesinden mi yoksa, benim eskisi gibi koşuşturacak takatimin kalmamasından mı kaynaklandığına bir türlü karar veremedim!
Aslında, seçimler ülkenin yönetimi bakımından hayati önem taşır.
Sorumluluğunun bilincinde olan her vatandaşın da, seçimlere yeterince ilgi göstermesi gerektiğini çok iyi bilenlerdenim.
Bu ilgisizliğim, kimilerince duyarsızlık gibi algılansa da, benim bu yaklaşıma katılmam mümkün değil.
Dört partiyi de tek tek ele aldığınızda, al birini vur ötekine!
AK Parti, Muhafazakar Demokrasi çizgisinden hızla uzaklaşarak, Demokratik Cumhuriyet arayışını terk edip, Laik Cumhuriyeti de sollayıp, Osmanlı'ya öykünerek, İslami motifi ağır basan söylemlerin tavan yaptığı bir çizgide koşuşturmaya başladı.
Bu koşuşturma, Davutoğlu’nun söylemlerinde tavan yapmaya başladı!
Erdoğan ve Davutoğlu, gittikçe dinsel temeller üzerine siyaset kotarmanın özel çabası içindeler.
CHP ise Laik Demokratik Cumhuriyete yoğunlaşması gerekirken, o da kimi söylemlerinde aynı çizgiye dalmaktan geri durmuyor.
Kılıçdaroğlu’nun parti liderliğine ciddi katkıları olan, aynı zamanda kara çarşafa CHP rozeti takarak dikkatleri üzerine çeken Gürsel Tekin, medyum edasıyla “İki gün içinde Türkiye Suriye’ye girecek” kehanetinde bulunma saçmalığına imza attı.
Allah’tan iki gün geçmesine karşın, Türkiye Suriye’ye girmedi.
Böyle birisinin, CHP gibi bir partide en ön saflarda yer almaya devam etmesi, sanırım benim gibi sosyal demokrat beyinleri rahatsız etmeye devam ediyor olmalı.
CHP ile ilgili sevindirici gelişme ise, Tekin benzeri birçok şovmen, bu seçimde ya aday gösterilmedi, ya da partiden ayrıldılar.
Buna da şükür demekten başka yapabileceğimiz bir şey yok!
MHP ise eski hamam, eski tas.
Ama gene de, onca tahriklere rağmen, ülkeyi kaosa sürükleyecek bir sürü eylemden uzak duran MHP’li ve Ülkücü kadroları takdir etmemiz gerekir gibi geliyor bana.
MHP’nin bu seçimlerde ciddi deneyimlere sahip ekonomistleri de bünyesine toplaması yabana atılacak gibi değil.
HDP mi?
Onlar henüz hangi çizgide siyaset yapacaklarına tam olarak karar vermiş durumda değiller.
Bu seçimin en olumlu yanı ise, siyasetçilerin birbirlerine dönük ağır ithamları bir ölçüde de olsa asgariye inmiş gibi.
Miting meydanlarında, özellikle de parti liderlerinin, kitlelerin rakip partilerin liderlerini yuhalamalarına engel olmalarını olumlu bir gelişme olarak değerlendirebiliriz.