Sakız

Evet… sakız. Hani şu cakkıdı cakkıdı çiğnediğimiz, ara sıra da şişirip şişirip patlattığımız, şarkılara bile konu olan o sakız. Ben de çiğnerim ara sıra... Diş ve diş etlerimiz için son derece yararlıdır, ağız kokusunu alır....

Evet… sakız.
Hani şu cakkıdı cakkıdı çiğnediğimiz, ara sıra da şişirip şişirip patlattığımız, şarkılara bile konu olan o sakız.
Ben de çiğnerim ara sıra...
Diş ve diş etlerimiz için son derece yararlıdır, ağız kokusunu alır. Sıkıntıyı, stresi kovar, oyalar, rahatlatır insanı…
Yararlıdır yani.
Bir de gelişi güzel yerlere atılmasa…
Yolda ya da kumsalda yürürken, o yaz sıcağında ayağıma yapışmaz mı, deliririm işte o an, çıldırırım…
O sakızı yere atanın, o sakızın yerlere atılmaması gerektiğinin eğitimini vermeyen annelerin, babaların ve de hatta öğretmenlerin, yüksek sesle kulaklarını çınlatırım.
***
Alanya Belediyesi, sahil boyu çok güzel yürüyüş, dinlenme ve oyun parkları yaptı. Bu alanları kent mobilyalarıyla donattı.
Bu parklar; bu iklimle, bu denizle, bu sahille birleşince, ortaya muhteşem bir güzellik çıktı. Bu eşsiz güzellik, bu kentin halkı için büyük bir nimet…
Bu nimetten yararlanırken, bu olanakların sefasını sürerken, değerini de bilmemiz lazım.
Bu güzelliklerin nimetlerinden yararlanma hakkını, ne kadar kendimizde görüyorsak; bunları koruyup, kollama sorumluluğunu da en az o kadar kendimizde görmeliyiz.
O sorumluluğu gösteriyor muyuz?
O tartışılır işte…
***
Eşimle birlikte, yıllardır Karayolları mevkiindeki yürüyüş yollarını kullanıyoruz.
Önceden bu kadar olmazdı, Belediyenin bu alanda yaptığı düzenlemelerden sonra, bu parka yakın kaldırımların üzeri ve çevresi; sakız atıklarından, çikolata türevi maddelerin ambalaj kâğıtlarından, naylon torbalardan, pet şişelerden ve teneke kutulardan geçilmez oldu.
Oysa Belediye, parkın dört bir yanını çöp kutularıyla da donattı. Ama o çocuklar, annelerinin babalarının gözünün önünde, çöp kutlularını değil; yerleri, kaldırımları, ağaç diplerini, çiçek diplerini kullanıyor.
Eskiden çata çat kavga ederdim, o çocukların anne ve babalarıyla… Yaş kemale erdi, durulduk herhalde… Artık, içim yanarak, boş gözlerle izliyorum olanı biteni.
Ancak sakız konusu hariç.
Atık madde sakız olduğu zaman, çıldırma huyumu (hâlâ) dizginleyemiyorum.
***
Yaz başıydı…
Bir gün balkonumda yerde debelenen bir serçe gördüm. Baktım ağzında yapış yapış bir sakız. O minik gaga, sakıza bulanmış, ağzını açamıyor hayvancağız. Ayaklarından medet umuyor, ayak tırnaklarıyla itelemeye, sakızdan kurtulmaya çalışıyor ama o illetten kurtulmak ne mümkün.
Bir iki hamlenin sonunda yakaladım. Elimle, sündüre sündüre temizlemeye çalıştım sakızı ama olmadı, avuçlarımın arasında son nefesini verdi.
O gün zaten bir şeylere de canım sıkkındı, daha bir bunaldım, daha bir sıkıldım, engel olamadım gözyaşlarıma.
***
Bu sakız ve sakız atıkları konusunu, uzun süredir yazmak istiyordum, ancak fırsat olmamıştı.
Bugün kadim dost Tufan Güngör kardeşim aradı.
Aynı şeyleri anlattı; O da, gagalarına yapışan sakız atıklarından dolayı çırpına çırpına ölen kuşlardan söz etti.
“Lütfen, yaz bunu…” dedi. “Bu yolla, tek bir kişiyi bile kazansak, kârdır…” dedi.
O vesile oldu bu yazıyı yazmama.
***
Sevgili büyük/küçük sakız severler, lütfen sakız atıklarınızı yere değil, çöp kutularına atın.
O illet maddenin, bir yerlerimize yapışıp, çıkmaması, iz bırakması bir yana; zavallı kuşlar onu yiyecek sanıp, yemeye kalkıyorlar ve ne yazık ki boğulup ölüyorlar.
Sevgili anneler, babalar, öğretmenler.
Lütfen… lütfen bu konu için bir iki dakikacığınızı ayırıp, çocuklarınıza bu konuyu anlatın, bunun eğitimini verin.
Lütfen.
Yazarın notu; Bu yazı, 4 Aralık 2008 tarihinde yayımlanmıştı. Tekrar yayımlama gereğini hissettim. Çünkü anne, baba ve öğretmenler, bu tür konularda çocuklarımızı eğitmiyor. Eğitmiyor ki, gelişi güzel yerlere atılan sakız atıkları ve bu atık sakızların neden olduğu kuş ölümleri, giderek çoğalıyor.