Sahipsiz kent!

Kesin olarak inandım artık; 'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cıların egemen olduğu bu kentin sahibi yok. Gemisini yürüten kaptan bu kentte. * * * Geçtiğimiz Cumartesi, Ankara'dan konuklarım vardı. İskeleye çay içmeye götürdüm....

Kesin olarak inandım artık;

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cıların egemen olduğu bu kentin sahibi yok.

Gemisini yürüten kaptan bu kentte.

* * *

Geçtiğimiz Cumartesi, Ankara’dan konuklarım vardı. İskeleye çay içmeye götürdüm.

Götürmez olaydım.

Yedi bitirdi konuklarım beni, ahret sorularıyla.

Denizin, ne amaçla, hangi mantıkla, hangi kafayla demir bariyerlerle çevrildiğinden (çevrilmesine izin verildiğinden) başlayıp; Alanya’ya her gelişlerinde, yıllardır üzerinde çay içtikleri, iskele tahtalarının neden, kimler tarafından ve ne amaçla söküldüğüne ilişkin soruları, sağanak gibi ardı ardına sordular da sordular…

Abandone oldum.

Kem dedim, küm dedim; sonunda pes ettim, sustum.

Anayasa’nın ve Kıyılar Kanunu’nun ilgili hükümlerine atıfla; “Deniz, göl ve akarsu kıyılarından yararlanmada öncelik halkındır; bu hak gasp edilemez, ettirilemez… Kıyılar halkındır, toplumundur…” dediler.

“Bütün bu olanları, mülki amirleriniz, yerel yöneticileriniz, sivil toplum kuruluşlarınız bilmiyor mu, görmüyor mu? Ölü toprağı mı serpildi Alanya halkının üzerine?...” dediler…

Yutkundum.

Yanıtını çok net bir şekilde bilmeme karşın, yanıt vermedim bu sorulara.

* * *

Şunu söylemek, sözü şuraya getirmek istiyorum.

Oldubittiye getirilmek istenen, “İskele’nin gaspı” olayı, dışarıdan böyle görünüyor, böyle değerlendiriliyor.

“Ölü toprağı mı serpildi, Alanya Halkının üzerine?” diyorlar.

“Siz daha toplumsal mallarınıza, toplumsal haklarınıza sahip çıkamıyorsunuz; bir de il olmayı istiyorsunuz…” diyorlar.

“Bu mu Alanyalılık, bu mu Alanya severlik?” diyorlar.

Diyorlar da diyorlar…

Çok daha başka şeyler söylüyor, çok daha vahim şeyler de anlatıp, örnekler veriyorlar.

… …

Siz/biz… Bu olayların ayırdındayız ya da değiliz…

Ama olay, dışarıdan böyle görünüyor, böyle değerlendiriliyor.

… …

“Başka Alanya Yok” demekle; “ Hepimiz Alanya’yız” demekle; “Bir Alanya’mız Var” demekle; ya da Alanya Nüfus kütüğüne kayıtlı olunmakla Alanyalı olunmuyor.

Ya da “İşin ortasını bulmak için, ben/biz talimat verdik…” demekle de yönetici olunmuyor.

Alanya’yı ete kemiğe büründürerek, Alanya’yı sevmek zorundayız.

Rant zehrinden zehirlene zehirlene, giderek bu ruhtan uzaklaşıyoruz…