DOĞUM
tarihi belli olan ama ölüm tarihi bilinmeyen, fiziki olarak rakamlardan ibaret olan bedenlerden ibaretiz. Hayat, sonunu bilmediğimiz bir oyun gibi geldiği için yaşarken içinde sürekli bir son aradığımız başka hayatların birleşimi. Az gittim uz gittim dere tepe düz gittim ve her katilin olay yerine döndüğü gibi yine kendime döndüm.
Gerçekten kendinize döndüğünüz zaman ve kendinizle yüzleşmeye başlattığınız zaman yaşadığınız inanılmaz sarsıntı içinizdeki tüm duygu ve düşünceleri depremden geriye kalan yıkıntılar haline getiriyor. Siz o tüm yıkıntıların arasından başınızı kaldırıp gökyüzüne bakmaya çalışıyorsunuz. Her taraf toz yığını ve gri. Yarın daha berrak ve mavi gökyüzüne uyanma ihtimali ile kapatıyorsunuz gözlerinizi.
Herkes kendini tanıdığı sanır. Hobilerinden, burçlarından, sevdiği yemeklerden, renklerden, filmlerden v.b. bahseder. Gündelik yaşamda herhangi birine kendinden bahseder misin diyince %80’i bunlar gibi somut terimlerle konuşur.
Başkasını tanımaktan daha zor olan şey insanın kendisini tanımasıdır.
Kendine dokunmak tüm bu tercihlerden çok daha ötesini içinde barındırır.
Uzun bir süredir insanları, çevremi ve kendimi gözlemliyorum. Sadece izliyorum. Kendiyle anlaşan insanların, anlaşamayan insanlardan en önemli farkını bulmaya çalışıyorum. Yüzlerindeki duyguların neler olabileceğine ve neden kaynaklandığına dair varsayımlarda bulunuyorum.
İnsanın kendi içinde çözemediği problemleri, çatışmaları başkalarının elbisesiymiş gibi onlara giydirmeye ve çıkarmaya ne kadar alıştıklarını kendilerinin çırılçıplak kaldıklarının farkında olmadıklarını izliyorum.
Gerçekten kendinize nasıl hissettiğinizi en son ne zaman sordunuz?
Niye öyle hissettiğinizi ve sizi etkileyen hangi hisse ondan kurtulmak için ne yaptığınızı, hayatınızın yolunun neresinde olduğunuzu ve nereye gitmek istediğinizi, arasındaki mesafeyi, o mesafede neler olabileceğini, artısını, eksinini tüm her şeyi ne zaman değerlendirdiniz.
Burada hayat herkese eşittir diye bir cümle kullanarak polyannacılık oynamayacağım. Hayatın herkese eşit olmadığının farkındayım. Bazılarının doğuştan şanslı, bazılarının şanssız, bazılarının ise ben zaten hep şanssızım diye diye öleceğinin de farkındayım. Burada çok önemli bir ayrıntı var. Senin neyi ‘şans’ olarak gördüğün ve değerlendirdiğin.
Bana göre hata yapmak bir insanın aynı zamanda birçok şeyi öğrendiği en önemli yollardan birisidir.
Gerçekten eşit olmayan hayat şartlarında dahi kendi yolunu çizebilmek cesaret, kararlılık ve azim gerektirir. İstediğin şartlar sunulmamış olabilir, istediğin yerde, istediğin konumda olmamış olabilirsin, bulunduğun mevkiyi hak etmiyor olabilirsin , belki hepsine sahipsindir ama istediğin hayatın o olmadığını anlamış olabilirsin… Bunun gibi birçok örnek verilebilir. Tüm bu cümlelerin ortak noktası tam nerede olduğunun farkında olup nereye gitmek istediğini bulmak ve harekete geçmek.
Bu olumsuz şartlardan, sürekli başkalarını suçlayarak, öfkeli ve nefret bakan gözlerle de bir ömür bitirebilirsiniz. Hayat sizin yaşadığınız acıları da mutlulukları da siz yaşıyorsunuz.
Ya da risk alıp hayatın içinde varmak istediğiniz noktayı bulup o yola ulaşmak için tüm yolları deneyebilirsiniz. Bazen çıkmaz sokağa girebilir bazen gidecek yol bile bulamayabilirsiniz. Ama sürmeye devam ettikçe mutlaka bir çıkış bulacaksınız. Pes etmediğiniz sürece mutlaka bir yerde ışık yanacaktır.
Edison ve arkadaşlarının ampulü bulmadan önce aralarında geçen diyalogu;
- “Artık bu işten vazgeçsek!”
- “Niçin?” dedi Edison.
- “Çünkü şu ana kadar iki bin deney yaptık ve hiçbir sonuç alamadık!” deyince asistanı, Edison hemen itiraz etti ve şu tarihi cümleleri sıraladı:
- “Bu doğru değil… Evet, amacımıza ulaşamadık ama hiçbir netice elde edemediğimiz doğru değildir. Çünkü aradığımız şeyin yaptığımız şeyin yaptığımız bu iki bin deney içinde bulunmadığını öğrenmiş bulunuyoruz.
Başarı böyle bir şeydir. Bazen milyonlarca denemeden gereken geçmen gereken yanlış yol vardır. Gerçekten pes etmeyenler sonunu görebilecek kadar azimlidir.”
Rahatınızı bozmamak adına olduğunuz iyi kötü herhangi konumdan oturduğunuz yerden şikayet ederek bir yere varamayacağınızı bilmelisiniz.
Konuşmak çok kolay. Her gün milyonlarca cümle kuruyor ve sadece kendimizi anlatıyoruz. Öyleyim , böyleyim , şöyleyim… Bir kısır döngü gibi.
Bu döngüden kurtulmanın tek yolu bazen yalnız kalarak, bazen kaybederek, düşerek, ağlayarak da olsa kendi kişisel kurtuluşunuzu başlatmak.